ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

MERHABA KONUK ,

SAYFAMA HOŞ GELDİNİZ.


ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

25 Nisan 2014 Cuma

YALÇIN KÜÇÜK RÜZGARI ESTİ




İzmir’de Yalçın Küçük rüzgârı esti
“Morgdakileri değiştirme cesaretini kendimizde görmediğimiz takdirde,
bunlar 100 yıl iktidarda kalacaklar.”

“Sizi yeni insan için isyana davet ediyorum”



Silivri Zindanı’ndan çıktıktan sonra ilk konferansını İzmir Kitap
Fuarı’nda veren Yalçın Küçük, “Cumhuriyeti yeniden kurmak” ama bir kez
daha, yıkıcıların eline düşmemesi için “şartlı demokrasi”yle işletmek
gerektiğini söyledi. 30 Mart seçimlerini, “seçimlerini sonunu getiren
seçim” olarak tanımlayan Küçük, bu koşullarda seçimlerin, anlamını
yitirdiğini, gerçek ve halkçı bir değişime kapıları kapattığını
söyledi. Solunu hıncahınç dolduran, yerlerde oturan, ayakta dinleyen
her yaştan heyecanlı bir dinleyici kitlesine seslenen Yalçın Küçük,
Silivri’den  “Çıkış” konuşmasının düzeltilmiş halini de okudu.

Türkiye’deki ve dünyadaki siyasi davaları hatırlatan Yalçın Küçük,
Fransız Devrimi’nden sonra, Cumhuriyetin Kuruluşunda, İzmir Suikastı
Davasında, 27 Mayıs’tan sonraki davalarla Silivri davalarını
karşılaştırdığında önemli bir fark olduğunu söyledi. Silivri
Davalarının “bir tek çökeni olmayan” bir siyasi dava olarak
ötekilerden ayrıldığını vurgulayarak, “bu hepimizin, sizlerden aldığı
gücün sonucudur.” dedi. Bunun bir “Cumhuriyet savaşı” olduğunu
belirten Küçük, Cumhuriyetin kurulduğundan beri karşılaştığı en
acımasız saldırıyla yüz yüze geldiği bu savaşta herkese bir rol
düştüğünü, kendilerine de zindan düştüğünü söyledi.

GEREKİRSE 27 MAYIS’I BİR DAHA YAPARIZ

“Biz buraya Taif’ten, Malta’dan geliyoruz, nasıl onlar geldiler ve
mücadele ettilerse, biz de belki daha fazla bileylenmiş olarak
geliyoruz.” diyen Yalçın Küçük, Silivri Zindanı’ndan çıkarken kapıda
yaptığı konuşmanın küçük değişikliklerle düzeltilmiş halini okudu. “Bu
cumhuriyetin artık tamir kabul etmeyecek” hale getirildiğini
vurgulayan Küçük, “Cumhuriyeti yeniden kuracağız.” dedi. “Yeniden
cumhuriyeti kurarken önemli noktalardan bir tanesi, içimize bakacağız.
İçimizden bazı insanlar cumhuriyete küfrettiler. Cumhuriyette ne
kutsal varsa, ona küfrettiler. 1940’ların ikinci yarısını kast ederek
İsmet Paşa’ya küfrettiler. Tunceli’yi kast ederek Büyük Kurtarıcı’ya
küfrettiler. 27 Mayıs’ı kast ederek bizlere küfrettiler. ‘27 Mayıs’ı
yapanlar utanıyor’ dediler. Ben 27 Mayıs’ı yapanlardan biriyim, hiç
utanmıyorum… Eğer gerekse, şartlar elverirse 27 Mayıs’ı bir daha
yaparız…”

“BİRİ BANA DEMOKRAT DERSE, KÜFÜR KABUL EDERİM”

Konuşması sık sık alkışlarla kesilen Yalçın Küçük, Türk solcularının
kendisini yererken övdüklerini, överken küfrettiklerini belirterek
Londra’daki bir konferansında, izleyicilerden birinin homurdanarak,
“Biz buraya demokrat Yalçın Küçük’ü dinlemeye geldik, karşımıza bir
Nasreddin Hoca çıktı” diyerek eleştirildiğini anlattı: “Ben Nasreddin
Hoca’nın hiçbir şeyi olamam, o büyük bir halk filozofuydu. Beni övmek
için Yalçın Küçük’ü demokrat zannediyorduk dedi. Birisi bana demokrat
derse, ben küfür kabul ederim. Ben demokrat değilim. Eğer bu ülkede
Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli, Metin Demirtaş
birer parti ve Meclis grubunun başkanıysa, ben demokrat değilim,
hiçbir kimseye de demokrat olmasını tavsiye etmem.” Demokrasinin öyle
kitaplarda övülen, istenen bir rejim olmadığını, bunu  Montesquie’nin
de yazdığını belirten Yalçın Küçük, “Biz 1960’larda iki önemli noktayı
ortaya koyduk, tartıştık. Bir tanesi, demokrasilerde kalkınma, hızlı
gelişme olmaz. İkincisi, her demokrasi bizde yobazizmi, dinsel
yobazlığı getirir, hepsi de bunu getirmiştir. On yılda bir giderler.
Onun için şartlı demokrasi olacaktır” dedi.

“Bana soruyorlar, umudu nerden alıyorsun, umudu sizden alıyorum” diyen
Yalçın Küçük, seçimleri değerlendirdiği 30 Mart Tezleri’nin önemli
yanlarını vurguladı. “Tayyip Erdoğan bitmiştir. Bilimle bakın…
Menderes 1950’de geldi, 1960’ta gitti. Demirel, 1965’te geldi, 1975’te
gitti. 75’le 80 arası Demirel bir askeri diktatörlüğün başbakanıydı.
Turgut Özal 83’te geldi, ne zaman gitti, 93’te gitti. Erdoğan ne zaman
geldi? Erdoğan gelmedi, Erdoğan’ı kucakta getirdiler. Erdoğan’ı Türk
ordusu getirdi. Bizi hapse Türk ordusu attı. Bundan hiç kimsenin
şüphesi olmasın. İşbirliği yaptılar. Bu ordu da değişecek… Amerika
yardım etti. İçimizdeki hainler yardım etti.” Diyen Yalçın küçük,
Sözcü gazetesinde çıkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun “AKP’nin oylarıyla
iktidar olacağız” manşetini göstererek, “seçimlerden önce içimizdeki
bir adam AKP’nin oyuyla iktidar olacağız diyor, AKP’nin oyuyla ancak
AKP’li olursanız iktidar olursunuz. Ancak türbanı kabul ederseniz
iktidar olursunuz. Ancak İsmet Paşa’ya küfrederseniz iktidar
olursunuz. Ancak Fethullah Gülen’le beraber olursanız iktidar
olursunuz” dedi.

SEÇİMLERİN SONUNU GÖSTEREN SEÇİM

“AKP 2012’de bitti, öğrenci deyimiyle uzatmaları yaşıyor” diyen Yalçın
Küçük, hiçbir gücü kalmadığını, biz tuttuğumuz için iktidarda
kalabildiğini söyledi. Küçük’e göre, “30 Mart seçimleri bir tek şeyi
gösteriyor, Türkiye’de seçimlerin sonunu gösteriyor.”

Yalçın Küçük yapılması gerekenleri şu sözlerle özetledi: “Size burada
beni dinleyenlere, yoldaşlarıma şunu söylüyorum: Eğer içinizdeki
güvensizliği atmazsanız, böyle giderse yobazlık 100 yıl iktidarda
kalacaktır. Bu oyu hiçbir şekilde değiştiremeyeceksiniz. Seçimler
bitmiştir. Seçimlerin sonunu almış vaziyetteyiz. Söylediğim budur. Ne
yapacağız? Biraz kendimi Ziya Bey gibi görüyorum, Ziya Gökalp gibi.
Türkleşmek demişti, Türkleşmek, laikleşmek, yurttaşlaşmak… Bugün yüzde
45-yüzde 50 ölüdür. Yüzde 45-yüzde 50 millet değildir. Yüzde 45-yüzde
50 morgda yaşamaktadır. Bunları değiştirmediğimiz takdirde, bunları
değiştirme cesaretini kendimizde görmediğimiz takdirde, hiç ağlamayın,
bunlar 100 yıl iktidarda kalacaklar. Bundan hiçbir kuşkunuz olmasın.”

Kendisini yolda çevirenlerin, kitap imzalatanların hep,
“söyledikleriniz çıktı hocam” dediklerini, iki sene Silivri’ye moral
verdiğini, seçimlerden önce biz buradan çıkacağız dediğini ve
çıktıklarını söyleyen Yalçın Küçük konuşmasını şöyle tamamladı: “Size
ne diyorum ben: Yeni bir mücadele dönemi başlıyor. Türkleşeceğiz,
laikleşeceğiz. Yurttaş olacağız. Bu mücadeleyi kazanacağız. Kendinize
güvenin, birinci vazife, kendinize güvenmektir. Ben sizlere
güveniyorum.”

YENİ İNSAN İÇİN İSYANA DAVET

Konuşmasının ikinci bölümünde, umudunuz yoksa öfkeniz yoktur diyen
Yalçın Küçük, “benim zindandan karanlığa çıktığımda gördüğüm,
hepinizin ne öfkesi ne umudu var. Bunlar birbirinden ayrılmaz.” 3
Kasım 2002’de herkes demokrasi derken kendisinin darbe dediğini
hatırlatan Yalçın Küçük, “Yüce Gök’e şükürler olsun ki doğru çıktım”
dedi. Birçok öngörüsünün doğrulandığını belirten Küçük, Türkiye’de
yeni insanın çıkışını ve Gezi direnişini birbirine bağladı:
“1940’ların ikinci yarısı kötüdür, diyorlar, İsmet Paşa iyi veya kötü
seçim yaptı. 1950’lerde bambaşka bir Türk çıktı. 60’larda bambaşka bir
Türk çıktı. Dünyayı yerinden oynattı, 15 milletvekiliyle dünyayı
yerinden… Her şeyi yeni söyledik sizlerle beraber. Bütün şarkıları
söyledik. Cumhuriyet bize yepyeni bir insan yarattı. Biz yeni
insanlardık. 1975-76’da Cumhuriyet gazetesinde yazıyordum. Ufukta
İslamizm var, dedim. Gördüm. Kusura bakmayın, nasıl görüyorum, buna
ben de kendi kendime şaşıyorum. 1979-80’de ordu gelecek, Erbakan’ı
hapse atacak, Erbakan’dan daha yobazlık yapacak, dedim. Yaptılar. Yeni
insan getirdi Cumhuriyet. Biz bu Cumhuriyetin çocuklarıyız. Bazı
insanlar ölüm ilanlarına yazıyorlar Cumhuriyet kadını, çok güzel bir
laf. Cumhuriyet öğretmeni… 1970 yılında ise bizi karartmak istediler.
O yeni insandan korktular. Ne mutlu ki, 1960’larda Türkiye’de yaşadım
ben. Herşeysi güzeldi. Heyecan doluyduk. Bundan korktular. Bütün dünya
Gezi’de ortaya çıkan insana hayran kaldı. O yeni bir insandı. Gençlik
hareketi dediler, ben gençlik hareketinden geldim, bu gençlik hareketi
değildi, gençler de vardı. Hapishanede, Kadıköy yakasından yaya
köprüyü geçenleri gördüm, bambaşka insanlar, genç değillerdi, gençler
de vardı. 30-40 yaşında, solcu değildi, bambaşka insanlardı. Müthişti,
bütün dünya buna hayran kaldı. İçimizde yeni insan vardı. Kadın erkek
ilişkileri fevkaladeydi. Rahattılar. Şakaları rahattı, giysileri
rahattı. Kadın açlığı, erkek açlığı yoktu, birbirine çok yakın… Rüşeym
halinde, embriyonik halde yeni insanı gördük biz. Bütün dünya da buna
hayran kaldı. Hiçbir ideolojileri yoktu, ama bir şeylerini gördüm ben,
isyanları vardı. Yeni insandılar. Sizi yeni insan için isyana davet
ediyorum.”

CUMHURİYETİ KAFALARDA KURAN VE YIKAN EDEBİYAT

Konferansta Yalçın Küçük’ten sonra söz alan B. Sadık Albayrak da,
cumhuriyetin yıkılmadan çok önce cumhuriyet düşmanı bir edebiyatla,
sanatla önce kafalarımızda yıkıldığını söyledi. Cumhuriyeti yeniden
kurmakta bize yardımcı olacak bir edebiyat gerektiğini vurgulayan B.
Sadık Albayrak, 1923 cumhuriyetini kuranları yetiştiren, Türkiye
insanını ve toplumunu gerçekçi romanla, şiirle, hikâyeyle ortaya
koyarak devrim düşüncesini pekiştiren edebiyattan alıntılar yaparak
düşüncelerini örnekledi.

Yalçın Küçük’ün “Küfür Romanları” kitabının 12 Eylül sonrası
cumhuriyet yıkıcısı edebiyatı kavramaları için sarsıcı bir etki
yaptığını anımsatan Albayrak, 19. Yüzyıldan başlayarak dilimizi
geliştiren, kadının köleleştirilmesine isyan eden, sömürü karşısında
umut ve öfke uyandıran yazarların eserlerinden cümleler okudu. Namık
kemal’in “İntibah”, Uyanış romanında Çamlıca tepesini cennetin
yeryüzüne inmiş haline benzetmesini okuyan Albayrak, 140 yıl sonra
insanları bu düzeninin cehennemine razı etmek için bu tepeye bir cami
inşa edildiğini söyledi. Halid Ziya Uşaklıgil’in son romanı “Nesl-i
Ahir”den bir köşk tasvirindeki eleştirel bakışı örnekleyen Albayrak,
bugün hangi romancı ayakkabı kutularından çıkan paralarla alınan
konakları anlatıyor, dedi. B. Sadık Albayrak, Yalçın Küçük’ün
içimizdeki hainlere dikkat çekmesine ek olarak, kendi içimizdeki
uyuşuk, küçük burjuva duyarlıklarla da hesaplaşmaya, sistemin
edebiyatını reddetmeye çağırarak konuşmasını sonlandırdı.

İZMİRLİLERDEN YALÇIN KÜÇÜK’E YOĞUN İLGİ

Yalçın Küçük’ün Doğu Kitabevi standındaki imza gününe büyük bir ilgi
oldu. Saatlerce okurlarıyla söyleşen ve kitaplarını imzalayan yazarın,
gençler, orta yaşlılar ve yaşlılardan oluşan birkaç kuşağı bir araya
getirdiği görüldü. Kordon’da ve İzmir sokaklarında adım başı
durdurulan ve yurttaşların ilgisine ve destek alkışlarına muhatap olan
Yalçın Küçük’e, en ilginç tepkilerden birini kendini muhafazakâr
olarak niteleyen sakallı bir genç gösterdi. Sizin dürüstlüğünüz,
namuslu ve cesur tutumunuzla hapis yatmanızı yürekten alkışlıyorum
diyen kişi, muhafazakârların arasından Yalçın Küçük gibi kişilikli
biri çıkmayacağını söyledi. Kalpağı ve kırmızı atkısıyla İzmir’de
devrimci bir bayrak gibi dolaşan Yalçın Küçük, halkın coşkulu ilgisine
esprili cevaplarla karşılık verdi.

Yalçın Küçük’ün “Cumhuriyeti yeniden kurmaya mahkûmuz” konferansında
okuduğu Silivri Çıkış Konuşması




               10 Mart 2014
Yalçın Küçük Silivri Çıkış Konuşması


                                  Düzeltilmiş Nüsha

Yaşasın cumhuriyet, yaşasın emekçi cumhuriyet, yaşasın aydın cumhuriyet!

Kahrolsun Cumhuriyet Düşmanları!

İlker Paşa Hazretleri, bizden önce,  çıktılar. Çıkarken, kin ve nefret
duymadıklarını söylediler. Doğrudur. Tuncay Özkan arkadaşımız da
çıktılar, bugün öğleden sonra, akşamüzeri, benden öncedir. Tuncay da
kin ve nefret duymadığını söylediler. Pek doğrudur. Çok doğrudur.
Yalnız, ben, çok ve pek doğruların hep söylenmelerinden çok zaman
rahatsız oluyorum. Çünkü tekrar etmiş oluyoruz. Pek doğruların çok
tekrarı ise,  bir güvensizliği de içerebiliyor. Güvenli olmak
durumundayız.

Ancak bir gün 32. Gün'de bir oturumda, Müteveffa Birand yönetiyordu,
Erol Mütercimler, 'Ordu iktidara gelecekmiş. Gelirlerse 25 yıl çıkmaz'
dedi. Bunun üzerine ben de bunların, akepe’nin Cumhuriyet’e verdiği
tahribatı tamir için otuz yıl yetmez, demiştim. Güzel, hemen alt yazı
geçmişler, “Yalçın Küçük istiyor” demişler; benim öyle bir talebim
yoktur. Geldiklerinde beni, bir üniversiteden kovuyorlar, bir de hapse
atıyorlar. İsteğim olmaz, ancak Cumhuriyet tahrip olmuştur. Kimse böyle
bırakmamızı beklememelidir. Cumhuriyeti tahrip edenlerle,  Cumhuriyet
yıkıcıları ile savaşımız var ve Cumhuriyet’i tamir için değil,
Cumhuriyet’i yeniden kurmak için savaşa devam edeceğiz.

Bunları yapanlar, bunların karşılığını görecekler, şüphe
etmemelidirler. Herkes, tahribata katkısına göre karşılığını
alacaktır. Söz veriyoruz. Söz veriyorum.

 Peki, biz neyiz ve şimdi neden dışardayız, soru budur. Bizi kimse
çıkartmıyor ve bizleri, Türkiye Cumhuriyeti'ni tahrip ettiklerini, yok
ettiklerini düşündükleri için, bizleri sembol olarak, bizleri o
cumhuriyet olarak,  hapse attılar. Cumhuriyet adına bizi hapse attılar
ve bize, bizim payımıza,  bu düştü. Bizi abartmayın, rolümüzü oynadık
ve çıktık. Abartmayın, Taif’den geliyoruz ve Malta’dan dönüyoruz.
Ölülerimiz var. Sağ kalanlar, geliyoruz.

 Cumhuriyet’e taarruz ettiler ve ama kendileri eridiler. Artık bizleri
burada tutacak güçleri kalmamıştır. Eridiler ve biz, çıkıyoruz. Bizi
kimse çıkartmıyor. Cumhuriyete yaptıkları zararları taşıyamaz oldular.
Bunun için buradayız. Zındandan virana dönüyoruz.

Bu cumhuriyete verdikleri tahribatı ödetinceye kadar çalışacağız.
Cumhuriyeti yeniden yapacağız. Şimdi cumhuriyet savaşımız var.

Bu Gezi Parkı'nın olduğu yer, bir kışlaydı, Topçu Kışlası, o kışladan
31 Mart çıktı. Akepe 31 Martçıdır. Uzun 31 Mart’ı kurdular.
İntikamcıdırlar. İntikam duygularını söndüreceğiz. Kinimiz yok,
nefretimiz yok ve sadece görevimiz var ve yalnızca andımız var.

31 Mart'tan önce Türkiye'de meşruti krallık kuruldu, genç subaylar
yaptılar ve adına “Meşrutiyet” diyorduk. Bundan sonra meşruti
demokrasi, şartlı demokrasi kurmak zorundayız. Öyle al oy,  oyu
bilmeyenlerin, kulların, demokrasisi olmaz. Ve olmayacaktır. Bundan
böyle “şartlı demokrasi” var. Önümüzdedir.

  Aydınların demokrasisi olacak ve kurulların demokrasisi olacak ve
buna “şartlı demokrasi” diyoruz. Dört tane yüksek komutanla, dört tane
Bakanlar Kurulu üyesi yan yana gelecek, eşit haklarla güvenlik
meselelerini konuşacak ve karara bağlayacaklar. Dört tane plancıyla,
iktisatçıyla, yüksek görevliyle, dört tane Bakanlar kurulu üyesi
oturacaklar, ekonomiyi yapacaklar ve şartlıdır. Bunlara olmazsa, yüzde
34'le gelirler, getiririler, akepe gelmedi ve kucakta getirdiler ve ne
olduğunu bilmedikleri 40 kanunu bir gecede çıkarırlar. Buna demokrasi
denmez ve artık demiyoruz. Bunu kabul edecek mazlumlardan değiliz.

 Büyük Kurtarıcı’nın dediği gibi Büyük Türk Milleti’ne hiç kimse
mazlum rolünü vermeye kalkmamalıdır. Türk milleti mazlumiyeti kabul
etmez. Yaşasın mazlumiyeti kabul etmeyen Türk milleti! Yaşasın Türkiye
Cumhuriyeti! Yaşasın mazlum Kürt ve Türk emekçileri! Yaşasın birlikte
ve yeniden kuracağımız Türkiye Cumhuriyeti!

Yaşasın Türkiye'nin Kürt ve Türk emekçileri!

               Büyük Türk Milleti için cefa, bizim için sevinçtir.

               Yaşasın Büyük Türk Milleti