ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

MERHABA KONUK ,

SAYFAMA HOŞ GELDİNİZ.


ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

29 Kasım 2018 Perşembe

BABAMA



yaşamak güzel dediniz 
yalnızlık zor dediniz
beden göçe hazırdı
direttiniz
yaşama azminizi ve direncinizi yitirmediniz

hesaplar yapılır kemale erme yaşlarında
hatalar doğrular evirip çevrilir
hepsi nadide bir eser gibi elimizde kalan
biraz keşke
biraz uf aman
biraz iyi ki almışız tutam tutam hayattan

Evin  Okçuoğlu

BULUT VE GÜNEŞ





herkes işinde gücünde kardeşim
sevgili avuçlarında eller
tüttürülmekte cigara
evren bir bulut kafesinde tutsak bize
güneş herkese herkesten uzak

Evin Okçuoğlu

HAYIR OLSUN



nabzını tutmuşum sokağın
gitsin gitsin gitsin artık
tik tak tirik trak
gidici gidici gidici
diye atıyormuş nabzı

geçmişte
durmuş gidicinin kalbi
iki kere
sonra çalışmış yeniden
dönmüş başı hileyle hayırken evete

bu kez sokağın nabzı
meydanlarda
kıyılarda
köyün şehrin ortasında atıyormuş
hem de hayır olsun
selam olsun geziye
aylardan haziranmış yine

Evin Okçuoğlu


KURŞUN BAKIŞ



aşkı yüreğinizde eritip
mermiyi sürersiniz gözlerinize
bir kurşun bakışla vuruluruz biz
siz nasıl dersiniz
acıyla aşk ikiz


Evin Okçuoğlu

KIVAMINDA




yürekleri yakma kıvamından
kendini ateşe vermeye
tutuşa tutuşa el ele olmayı öğrenme kıvamına
düşüp düşüp tersanede inşaatta
kazara ölmelerden sözüm ona
öfke korolarının buluşmasına
kupkuru tamtakır eli boş dönmelerden bu ay da
ayma kıvamına
yılma kıvamına
yeter kıvamına
aşırı doz kriz kıvamından
sabır tansiyonunda fırlama
sokakları basan yoğun çaresizlik sellerinden
yüksek basınçlı onur patlamasına
diz üstünden ayağa doğrulma
yana yana kâğıt
el yaka
tüte tüte borç
dağı aşa
dünya titreşiyor silkinme kıvamında
emek gücüyle koşuyor son maratonda
yeniden kurulmaya

Evin Okçuoğlu
2018 Eylül



sonbahar kış


yürürken ağaç altında
yaprak hışırtısı
sonbahar kış olunca
karda botların gıcırtısı


Evin Okçuoğlu

KEDER GRİSİ


martılar teknelerin tepesinde yine
çığlıklarla çekilir ağlar
ekmek kapısıdır sular
dişinde bir tutam yeşil
İstanbul’da gri eser boğazın rüzgarı
herkes biliyor yazmayalım der şair
keder yüklü şilepler geçer içimizden
aşk tutulmasında karışır oltalar
Evin Okçuoğlu

KADINLAR


okşandıkça yatışan tüyler gibidir 
aramızda akışıp duran huzur
gökten bir parça koparır giyer
yol alır gider zaman bir uçtan bir uca

göze gelmiş aşkların yakasında
mavi göz boncuğu her damla
taşın içinde saklanan dirençle
aşkla göğüs gerer kadın hayata

kadınlar geliyor düşleri savura savura
kadınlar geliyor koşar adım bir masaldan çıkarak
deviniyor büyülü dansında 
yumuşak bir mavilikte yavaşça kıvrılarak
 
girilmez yazan kapılardan sızıyor
solgun ve ciddi göğün altında
ince bir akşama sarınıyor sonra
uzanıyor kadın fısıltısı tarihin kollarına
Evin Okçuoğlu
fotoğraftaki tabl: HATİCE NALBANT

broy'da POETİKA DEĞİNMELERİ


BROY’DA POETİKA DEĞİNMELERİ

Şiir dize sayısı olarak değil, özsel olarak büyümeli.
Şiir toplumsal birimlerin büyümesi ve iç içe geçmesine bireyin toplumla ve insanlıkla bağlarının derinleşmesi genişlemesi ve yoğunlaşmasına koşut olarak, büyümeli, kendini değiştirerek yenilenmeli.
Deriz ki şiir ideoloji üretmez. İdeoloji, ozanın dünyayı kavrayışında yerini nasıl alırsa, şiiriyle de o anlamda kaynaşır. İdeoloji, ideoloji olarak durmaz şiirde. Ekmeğin, zihinsel etkinliğimizde ekmek gibi durmaması gibi. Muzaffer İlhan Erdost

…Olasıdır ki, ritmik düzenlilik, şiir için yalnızca bir uyum, hiçbir temeli bulunmayan bir işleyiş kuralı, bellek eğitici bir oyun değil, ama bir biçimdir de; bu biçim, ilkel büyü sözlerinin, seslerin ortak atımının, yüreklerin ve şiirin doğduğu çok eski büyü törenlerindeki kitlelerin kalıtıdır. Therry Molnier Çeviren: Ramis Dara (Broy, Ocak 1987)

Yeteneksizlik, başarısızlık ve yanlışlık çıplak dolaşmıyor, hep bir şeyin arkasına gizleniyor. Bu gizlenme şiirde “şiie her şeye muhaliftir”, “karşı dil”, “karşı söylem” sloganlarının altında… gerçekleştirilmek isteniyor. Bu tür sloganların ancak tarihsel ve toplumsal bir bağlamda belli anlamı olabilir; bunlardan soyutlanıp yalnızca dilsel bağlamda kullanıldıklarında “laf”tan başka bir şey değildirler. Özdemir İnce (Broy, Eylül 1986)

Ne var ki, geçmişin tarihsel bir düşünce olarak yaşanır kılınıp, tarihsel bilinçle yansıtılması demek değildir, şiiri, oyunu, romanı giderek sanatı ölümsüzleştirip klasikleştiren nitelik. Yazarın, sanat anlayışı, dünya görüşü, estetik inceliğinin yanında ulusaldan evrensele varan insancıl özün de büyük bir başarıyla ortaya konulmuş olması gerekir. Nurer Uğurlu (Broy, Temmuz 1986)
Hayattan beslenmeyen, kendini biriktirmeyen bir şiir (şair) elbette okuyucu bulmakta zorlanacaktır. Yusuf Deniz (Eski Haziran 2005)

ŞİİR SANATI/ARS POETICA
Şiir apaçık ve sessiz olmalı
Yuvarlak bir meyve gibi,
Dilsiz
Eski madalyonlar evrilip çevrilirken,
Gömleğin kolu gibi- pencere önüdeki
Yosun tutmuş yıpranmış taş gibi sessiz-
Şiir sözsüz olmalı
Kuşların uçuşu gibi.
Şiir kıpırtısız durmalı zamanda
Çünkü ay tırmanırken,
Dal be dal geceyi kurtararak
Dolaşık ağaçlar bırakır ardında,
Ay kış yapraklarının arkasında olduğundan.
Anı be anı zihni bırakır ardında- -
Şiir hareketsiz durmalı zamanda
Ay tırmanırken.
Şiir eşit olmalı:
gerçek olmayana.
Çünkü kederin bütün tarihi
Boş bir odagirişi ve bir akça ağaç yaprağı.
Çünkü aşk
Yassılmış çimenler ve iki ışık denizin yukarısında-
Demek istememeli şiir
Olmalı yalnızca.

Archibald MacLeish
çeviri: Evin Okçuoğlu

Şiir ile ilgili genel yazılar yazılıp durmakta. Herkes şiiri kendisine göre tanımlamakta. Yazdıklarıyla “işte şiir böyle olur” demekte.
Yapısöküm modasına uyarak dil/sözcük sökümleri, kırmaları, tirelerle yatık çizgilerle parantezlerle sökülüp dikilen anlam çoğaltmaları ya da gizlemeleriyle  bir bilmeceye dönüştürülen şiirin artık sesi soluğu da kesilmekte...
Şiir oysa sesli okunmalıdır. Yüzyıllardır bu böyle... Sözlü tanıklığın belirleyici olduğu dönemlerin estetiğidir şiir. O nedenle ezberlenmesi kolay olsun diye bir mantık akışına, uyağa, hatta nefesin bittiği yere bir durağa ihtiyaç duyulur.
Yeni şeyler üretme zamanı şimdi. Bundan anladığımız ne? “Söz”ü kırıp sarmak mı yenilik? Ya da bir üst dil olsun diye divan şiiri benzeri bir çabaya girişip, anlamayı zorlaştırmak mı? Ya da eski yazılanlardan (kutsal kitaplar da dahil) sözcük imge kopyalayarak mı yenilik yapılacak?
Deneysel arayışlar elbette şiirin ufkunu geliştirecektir. Ancak şiirin sesinin ve soluğunun kesilmesi, onun geri dönüşsüz olarak susmasına neden olması; en büyük darbe budur şiire
Yenilik yalnızca biçimde değil aynı zamanda içerikte de olmalıdır. Ama şiirdeki biçimsel yenilik,  başka bir formun bozulması –dejenerasyonu- olmamalı. Şiirin kendi içinden çıkmalı.   Şiir formunu felsefenin veya başka bir edebi alanın, başka metinsel düzlemlerin bir formu olarak kullanabilirsiniz. Bu başka bir şeydir.
İçerik imgeli ya da imgesiz olabilir. İmgesiz şiir de olur, oyunsuz, şaşırmasız, yalvaçlığa soyunmayan.
Buna en güzel örneklerden biri Jacques Prévert’in Bir Kuşun Resmini Yapmak İçin adlı şiiri bence:

Önce bir kafes resmi yaparsın
Kapısı açık bir kafes
Sonra kuş için
Bir şey çizersin içine
Sevimli bir şey
Yalın bir şey
Güzel bir şey
Yararlı bir şey
Sonra götürür bir ağaca
Asarsın bu resmi
Bir bahçede
Bir koruda
Ya da bir ormanda
Saklanır beklersin ağacın arkasında
Ses çıkarmaz
Kımıldamazsın
Kuş bazen çabuk gelir
Ama uzun yıllar bekleyebilir de
Karar vermezden önce
Yılmayacaksın
Bekleyeceksin
Yıllarca bekleyeceksin gerekirse
Resmin başarısıyla hiç ilişiği yoktur çünkü
Kuşun çabuk ya da yavaş gelmesinin
Geleceği olup da geldi mi kuş
Çıt çıkarma yok
Kafese girmesini beklersin
Girdi mi kafese fırçanla
Usulcacık kapısını kaparsın
Sonra kuşun bir tüyüne dokunayım demeden
Bütün kafes tellerini teker teker silersin
Yerine bir ağaç resmi yaparsın
Dallarının en güzeline kondurursun kuşu
Tabii ne yapraklarının yeşilini unutacaksın
Ne yellerin serinliğini
Ne de yaz sıcağındaki böcek seslerini
Otlar arasında.
Sonra beklersin ötsün diye kuş
Ötmezse kötü
Resim kötü demektir
Öterse iyi olduğunun resmidir
İmzanı atabilirsin artık
Bir tüy koparırsın usulca
Kuşun kadından
Ve yazarsın adını resmin bir köşesine.

Bu şiirde bir imge olmamakla birlikte bütünde anlamsal bir şiirsellik var. Birkaç sözcüğün üstüne inşa edilmiş veya birkaç sözcüğe hapsedilmiş bir imge yerine anlama yayılmış bir şiir var.

Şiir kimsenin değildir. Hepimizi geleceğin mizanında kantarlayacak.