ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

MERHABA KONUK ,

SAYFAMA HOŞ GELDİNİZ.


ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

14 Şubat 2014 Cuma

OKUNMUŞTUR



OKUNMUŞTUR(*)
(*)(okuyacağınız kısa deneme günlük tarzı ve adını OKUNMUŞTUR olarak belirlediğim çalışmalarımdır. İlk kez yayınlıyorum. Yine geleceğim bir tür imza gibi bölüm sonlarında ter almaktadır.E. O.)
Daracık bir sokak say burayı. Gelişsiz gidişsiz bir yol. Yanlarda ağaçsız kaldırım ve yüksek binalar var say. İçinde etten kemikten karaltılar gri dumanlar savrulan bir yol.
Oda dersen taşarım çünkü kapalı olur kapı pencere ne hikmetse. İki adımlık da olsa bir yol diyelim adına. İşte kalemsizliğim ve kağıtsızlığımla başladım söz dizmeye o yolda.
Uyurgezer sözler dizdim. Unuttuğuma yandım uyumaz zamanlarımda...
Yine geleceğim.
Yeni yaprak veren çiçek kıvancı ile rüzgara karşı üşengeç gerinmeler günü. Bir kitap bitirme rahatlığım üzerimde bugün. Çok ağrıma gitti o şiir. Şiirlere yorum yapamadığımda anlıyorum ki içim çok konuşmakta, o hıza elim yetişememekte. Bazen bombalanmış gibi dağılıyor, bazen de hüzün taramasından geçmiş gibi oluyorum.
Yine geleceğim.
Gezgin duygu. Sevincin öngünü diye tarih attığımdan belli. Bir dinamodan üreyen çoğulluğu sevginin. Tüm evrene yayılışı. Tek tek dönen gezegenlerin çarpışmasız bilgeliği. Gidişim su üstünde bir yaprak.
Yine geleceğim.
Koklaya koklaya gidip bulacağım bahçedeki ağacı, ıhlamur kokusu dolacak kucağım. Karşılamalar giyip çıkardığımı unutunca, sabaha beni o uyandıracak.
Yine geleceğim.
Herkes örüyordu. Sen duvarın ardında kaldın, saç örgüleri çocukluğun. Çingene sepeti balık oltasının yanında hüzün. Bir daha ör saçlarımı, beyaz kurdelemi düşüreyim aklına...
Yine geleceğim.
Ölmek bu mu... Bir daha görememek ... Bir daha sayfalarında gezinememek mi site ölümü
diriminde merhaba geldik işte al sana bir hayat öpücüğü dize.
Yine geleceğim.
İçinden çıkılmaz bir sorun değil. Çorap söküğü gibi... Sen önce çorabı kaçır. Gelir gerisi.
Yine geleceğim.
İnsan Yakana, Ne zor seni anlamak. Kocaman bir nefretten oluşan yüreğin var. Gerisi hiç. Nasıl öğreneceksin bilmem. Bir gün öğren bunu. Yaktığın insan, yeryüzüne sevgi ekmeye çalışıyordu. Geldi, sevdi ve yandı. Yine gelecek. Çünkü ben varım ve…
Yine geleceğim.
Gece karanlıktır. Gökte ay yoksa da ışıtırım ben. Çiçekler, yaydığım sevgiden alır nasibini. Gün ışır. Kuş korosu içimin cıvıladamasıdır. Issız sokaklarda son kez kucaklaşan sevgililer ısınır sıcağımla. Sonra...
Yine geleceğim.
Hiç zorlanmamış bakışların kilidi. İçeriden alınan bir şey de yok. Peki, neden bir şey var fazladan, yıkan ama güçsüz kılmayan? Erirken canı acıyan kar. Üzerinde ayak izleri barındıramadığından… Hüzün giderken alıp başını, bir tek şarkım olacak içimde hep çalan ve ben...
Yine geleceğim.
Bir damla çiğ. Yaprağın ucuna doğru süzülüyor. Tam damlamak üzereyken durduğu yerden aşağıya bakıyorum. kuş yuvasında yavru kuşlar. Susamışlar. Damla kıpırdamıyor.
Yine geleceğim.
Önce güzelce kazacaklar tarihi. Sonra da yontacaklar kendilerine. Sonrası, girdabında hayatın bir sürüklenme. yeni bir tarih yazmak için tutunmak gerek önce emeğe, sonra el ele....
Yine geleceğim.
Dinliyor musun? En sessiz halimizle siniyoruz. Kapıları örtüyoruz. Pencerelerde perdeler çekilmiş. Eksik filelerle dönüyoruz evlere. Korkuyoruz bir yandan da.
Ey dik başlı ürkmez meydanlar...
Yine geleceğim.
Sende kalsın istemem, çocuk gibi o senin bu benim demem... Giderken. aşk benimdi, şimdi hiç kimsenin. Oyuncak ettim, hükmettim, aşkı özgürleştirdim.
Yine geleceğim.
Kucağımda merhaba izi. Döndüm geldim, balık kokuyordu ev. Sabah olunca acılı kıvranışlı zaman sardı odayı. Ardından bir sevinç kümesi geçti penceremden. Geri geri gidiyor ayağın, ayağım, ayağımız. Giden bir yarımdı ... Geriye kalan benleyim şimdi.
Yine geleceğim.
Bir tente altında bekledim yağmurun dinmesini... Sonra vaz geçtim.
Bir tente altında yağmurun sokak lambasındaki ışıltısını izlemenin tadına vardım. Sonra vaz geçtim. Bir tenteden çıkıp yağmurun altında ıslandım. Sonra vaz geçtim. Bir tente altı güvencesi özleyenlerle, yağmurda ıslanmanın tadını çıkaranları anlamaktı işin aslı. Ondan sonra yağmur ile sarmaş dolaş, yağmur ışıltısı sokak lambasından gözlerime taşmış olarak, sevdiğim bir şarkı içimden geçti gitti.
Yine geleceğim.
Bu yoğurdu sarımsaklasak da mı saklasak şimdi, yoksa bıraksak da koksa mı iyice,
kokusu çürümüşlüğümüze bulaşsa, çürüğümüzden ürese Günyüzü.
Yine geleceğim.
Görece mutlak ve yaygın geçici olan arasına limon çiçeği yaprağı iliştirince, kokusu her iki tarafa da taşınır. Görece mutlak, koklar, ve evrene saçılır limon çiçeğindeki çağrışımsal koku; yaygın geçici olan da koklar, kokusu içine işler. Sevgi de böyledir. Ya saçılır evrene ya da içe işler. İkisi de birbirine dönüşebilirliği korumaktadır özünde. Biri diğerinden öncelikli değildir. Önemli olan ise koku alma yetisidir.
Yine geleceğim.
Soğuyan lavlar neyin sonucudur? Bir yanardağın içsel dinamiğinin coşkusu da olabilir öfkesi de püsküren. Sonunda ne için olursa olsun lavlar soğur katılaşır. Kütleler halinde yer kabuğa karışır. Sönmüşlüğü bir yanardağın, bir sonraki patlamasının sessiz habercisidir.
Yine geleceğim.
Pollack Atları Da Vururlar filminde dans ettirdi gençleri ya, 1500 dolarlık bir ödül içindi her şey... Büyük krizdi. 1929 yılları… Yetmiş yıl geçti aradan.Şimdi dans ediyoruz gönüllü olarak ve öyle ödül bile ummadan.Dans edin sokaklarda, bahçelerde, metrolarda, otobüs duraklarında...Dans edip gülümseyin etrafa.Okunmasın denen yazıları okuyun.
Yaz deneni yazmayın. Yüzünüze kapanacak kapılara engel diye uzatın ayağınızı.
Soluyor çiçekler görüyorsunuz. Çiçekler ekin, sulayın. Çağırın tüm Pinokyoları, anlatsınlar minik burunlarıyla. Burunları hiç uzamasın.Gerçek; dayanılmaz ağırlığını çekiç gibi indirse de, bulutlardan fal bakın, sulara maya çalın. Uzaklarda bir yerlerde kıpırdasın insanlar, yola çıksın. İri şişman ve kara parmakların gösterdiği yönün tersine gitsinler. Dönüşlerinde bambaşka sürgünler vererek geleceklerini bilelim yeter.
Ben yine geleceğim.
Her temizlik bir kirliliğin nedeni oluyordu. Ağlamaya başlarken gülmek bitiyor, konuşmaya başlarken susmak bitiyor, sevmeye başlarken de sevmeyişler, ya da beteri; nefret.
Bu gün arınmak gerek artık. Kirin diz boyu olduğu yerde, arınma kıpır kıpır bir bebek.
Gidiyorum diye haykırsak, fısıltısı kulaktadır yine geleceğimin.
Yine geleceğim.
Zehirli bir şeker senin öfken. Bayram et. Şekerli dilinle zehirle. Pamuk prensesin yediği elma gibi. Minicik bir irinli imge sal ortalığa. Her yeri kapla. Sonra sıra bana gelsin. Tadımdan şişmanlasın ruhun. Bir bulutun kenarından yağsın mesirdizge. Kapışsın payını çocuk sevinci.
Git oraya şimdi. "Cama vuran dalga" ol. Yoksul diye girilmezden geç. Özü varsıl bir süpürge gibi çıtırda.
Yine geleceğim.
Hani sen saf temiz duygularla ötekilerin tümünü kucaklıyordun da ötekinin varlığını onaylamış olarak ötekisizliğin önünü tıkıyordun ya, işte artık bu da çürüdü.
Atlamak gerek bir engeli daha. Ötekisizliğe giden yol ötekilerin çürümesinden geçiyor.
Ben gidiyorum o yola, gelir miyim bilmem.
Yine geleceğim.
Bu gece gökten bir çürümedir düştü. İçime işledi ayaz gibi. Bak nasıl da kurtlu küflü ve kokusu çıkmış. Fark etmemek imkansız. Hatırlamaya çalışıyorum eski halimi... Öyle baskın ki düşümü bile terk etmişim. Oysa biliyorum ben böyle değildim. Bir dahaya yaz beni, unutmamak için yaz.
Yine geleceğim.
Güzel nedir? Duyulara bağlı bilginin mantığı mıdır nedir? İç dünyamızla örtüşen midir? Nesnel bir tanımı olduğunu bir bilsem güzelin, onu alıp yaşantımın tam ortasına yerleştireceğim.
Ama ondan önce estetik denen şu felsefe konusunu bir ince ayar yapmalı.
Yine geleceğim.
En sevdiğim renk tayf rengi. Hepsini barındırır içinde ama hiç birini öne çıkarmaz. Uyum/harmoni ne dersen de... İşte önemli olan bir güçtür ki, o çarkı çevirir ve renkleri tayf renginde harmanlar. Yoksa ötekiler didişmesi sürer gider. Nasıl mı ortaya çıkar o güç? Çalışarak, üreterek. Severek.
Yine geleceğim.
Duydukça ürpereceğimiz bir müzik olacak aramızda. Sayfalar dolusu suskunluktan süzülecek kavlayan yara. Sonra elimizle iteceğiz geçmişi ki yarının esintisi dolsun içimize. Dolacak da tabii. Soluk alıp vereceğiz herkes gibi. Havasız kalmaktansa diyeceğiz böylesi de iyi. Sonra hep müziğimizi dinleyeceğiz.
Yine geleceğim.
Mum eridikçe ışık verir. Ama önce kibriti çakmak gerek. Ondan da önce karanlıktan bıkmak... Kilitlenmiş kapılarını aklın, kapanmış içleri, durmuş saatleri sıraya koymak gerek. Ateşsi soluğunu üfleyince mum, rüzgarın yönünü anlayıp ışığa yol açmak...
Yine geleceğim.
Çıktım damdan topladım, üç bomba. Üçü de karışmış insan parçalarına. Evirdim çevirdim anlamadım bombayı. Oysa her parçası insanın konuşuyordu. Eğildim kulak verdim. Duyduğum en güçlü koro.
Yine geleceğim.
Şehrin ışıkları parıldar. yanıp sönen yıldızlar gibi... Biri söndüğünde diğeri yandığında uzaktan bakınca fark edemez insan... Bizim gibi, insanlık gibi. sönenin yerini alır diğeri.
Yine geleceğim
Kendini bulanık suya atsan, bir berrak kürecik olarak ne kadar bulanıklık içine işlemeden kalabilirsin? Bu suyun içindeki hareketine bağlıdır. Kıpırtısız bir berraklık er geç bulanıklığa dönüşür. Eğer berraklığınla çaydaki kaşık gibi hızla dönersen dibe çökertirsin tüm bulanıklığı. Ama bu tek başına hızlı devinim ne kadar sürebilir... Ya da kendin gibi berrak kürecikleri çoğaltırsın. O zaman oranlar değişir. Tortulu bulanık su çöker dibe; ortam, yeni küreciklerle genişler. Dünya bu devinimlerin okyanusu...
Yine geleceğim.

Umut, toprağa ekilen tohumun yeşermesi beklentisi
İnanç; havanın, toprağın ve tüm diğer koşulların yolunda gideceğine ve tohumun yeşereceğine güvenmek.
Sevgi; tohumu ekerken, toprağı çapalarken, yağmurda gelişmesini izlerken, yeşeren meyvesini tadarken bizi gayretli yapan duygu.
Yine geleceğim.

Kaldı mı bir esneme payı? Gerilmiş yüzü dünyanın. Yüzsüz yüzünde patlayan tokat olalı elim, şenlik. Elim, dirim taşıyan patlaklarından. Elimi tut.
Yine geleceğim

dinle bak nedir kokusu çağlarımın: Çocukluğum mandalina kokusudur. Okul yıllarım kolonya... Genç kızlık, iğde çiçeği kokusuyla tanışma... Sonra kokusuz yıllar... Bir ara tarçın gül suyu loğusa şerbeti. Pudra... Sarı çiçekleri katır tırnağı aşkın, ve bir zaman tüm kokuların farkında olma...
En sonunda eski kokuları anımsama. Yaş, kabarık ve taze toprak kokusunda
doğum ve ölüm yan yana
Yine geleceğim.

devenin hörgücü gibi toprağın üzerinde kar
lazım oldukça içine akar
bilgi gibi...
hiç kurumayan çeşme olsun diye göze göze yüreğim.
yine geleceğim

Ağzını büzmüş duruyor tomurcuk. Öpücüğünü hazırlamış da konduramamış henüz. Güneş az. Işığa yönelen bir dudak gibi patladı patlayacak kasım patı.
Yine geleceğim

Yazma diyorum, böyle zamanlarda yazma... Bir elin düzeltir diğeri bozar dengeni çürürsün. Çatlarken kabukların makyaj gerekmez biliyorsun. Sadece ol bir yerlerde, limon gibi sararmış yüzünle büzülmüş bir kenarda bekle. Beklerken aklına ne üşüşürse üşüşsün sakın kaleme uzanmasın elin. Sen şimdi gözünü de yum. İki kaşının arasındaki derinleşmiş çizgiye sor beni, kaç yılda olmuşsa o iz o kadar yıl beni düşle...
Yine geleceğim.