ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

MERHABA KONUK ,

SAYFAMA HOŞ GELDİNİZ.


ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

26 Aralık 2009 Cumartesi


Basın deyince...?? !!!:J)




Solcu, Marks'ın arkadaşı gazeteci Swinton, 1880 'lerde New York Times'ta yazıyor. Gazete bir yahudi tarafından satın alındıktan sonra düzenlenen toplantıda, davetli gazeteciler basının onuruna kadeh
kaldırmak üzere kürsüye çağırıyorlar onu. Swinton elindeki kadehiyle kürsüye çıkıyor. Çıt yok... Ve tarihi cümleler dökülüyor bir bir ağzından.
"Dünya tarihinin şu anına dek, Amerika'da "Özgür bağımsız basın" diye
birşey olmamıştır. Bunu siz de biliyorsunuz biz de..." diye başlıyor sözlerine;
"Hiçbiriniz düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret edemezsiniz.
Bunu yapmaya kalktığınızda yazdıklarınızın önceden basılmayacağını
bilirsiniz çünki. Çalıştığım gazete bana düşüncelerimi özgürce yazmam
için değil, tersine yazmamam için haftalık bir ücret ödüyorlar.
İçinizde benzer biçimde benzer ücret alan başkaları da vardır.
Düşüncelerini açıkça yazacak kadar salak olan herhangi biri, sokakta
başka bir iş arıyor olacaktır. Gazetemin herhangi bir sayısında
düşüncelerimi apaçık yazmaya izin verseydim, 24 saat dolmadan işimden
atılırdım. Gazetecilerin işi; gerçeği yok etmek, düpedüz yalan
söylemek, saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine dalkavukluk etmek,
kendi gündelik ekmeği uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır. Bunu siz de
biliyorsunuz, ben de.. Öyleyse şimdi burada "bağımsız özgür basının"
(!) "şerefine" (!) kadeh kaldırmak saçmalığı da nereden çıktı? Bizler,
sahnenin arkasındaki zengin adamların oyuncakları, kullarıyız. Bizler
ipleri çekilince zıplayan oyuncak kuklalarız. Onlar ipleri çekiyorlar
ve biz dans ediyoruz. Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve yaşamlarımız,
hepsi başkalarının malı. Bizler entellektüel fahişeleriz.

Not: Swinton toplantıyı şaşkın bakışlar arasında terk etti. Gazeteden
istifa etti ve kimseden para almaksızın 'John Swinton's paper diye tek
yapraklı bir "gazete" çıkartmaya başladı.

kaynak: Cengiz Özakıncı'nın 2004 'Özel Basım'ı 'Neveser' isimli kitabı

14 Aralık 2009 Pazartesi

KARA YANGIN

KARA YANGIN

Bayır aşağı koşuyorum
Bir ben, bir ben, bir de ben
İsli yağmurları altındayım şehrimin

Camlarda ifadesiz, kaideci gözler
Kalburüstü semtlerinden geçiyorum
Kalkan balığı, kalamar salatası
Yanına şarap soslu somon lakerda.
İştahlı kirlenmişlikler,
Orta şekerli gürültü kirliliği
Ve de çivi gibi beynime işliyor
Kristal çöplüklerinin parfüm kokusu

Çok değil birkaç dünya aşağısı
Hak kuşunun çadırında buluyorum
Bizim izmarit çocuklarını.
Terlerini dahi silemeyecek bir kuru ekmek
Yer sofrası çürümüş çürüyecek.
Hayallerini taklit etmekten yoksun,
Yanlışın üşüten mevsiminde,
Ellerini ısıtmaya
Yer arıyorlar.

Bayırın aşağısından
Yukarıyı dinliyorum
İsli yağmurları altında şehrimin.
Saçlarımda ateş rüzgarı
Yoksullaştıkça daralan sokaklara
Hükümsüz küller savuruyorum

'Açız ' diyorum
Yankılanmıyor sesim
Sesim / suratıma çarpıyor
Olduğum yere yığılıveriyorum.
Ve yığılıyor kara yangınlar


ÇAĞLA DAĞ

13 Aralık 2009 Pazar

DÜŞMAN DEĞİŞTİRME

Psikolojide bir mekanizma vardır. İnsanların karşılaştıkları sıkıntı verici durum karşısında üstesinden gelemedikleri bunalımlar karşısında “yön değiştirme” mekanizmasıdır bu.
Bir kişiye duyulan öfkeyle gidip hırsını başka yerden çıkarmak diye de özetleyebileceğimiz bu mekanizmaya örnek olarak da kitaplarda nedense kadınına kızan bir erkeğin bahçeye gidip o hırsla odun kırması gösterilir. Bu mekanizmada uygulanan temel dayanak kin ve öfkenin hedefini manipüle ederek başka tarafa yani daha zararsız tarafa akıtmaktır.
Nerden aklıma geldi bu eski lise bilgisi diyecek olursanız, açıklayayım: kin ve nefret duyguları insanları harekete geçiren en güçlü duygulardır. Aşk ve sevgi ile atbaşı giden duygular bunlar… Yok sayamayız. Osmanlı devletini yıkan İngilizlerdi, ardından düşman olunan ülke Yunanlılar oldu
Azerbeycan’ı yerle bir eden Ruslardı, ardından düşman olunan ülke Ermenistan oldu.
Irak’ı yerle bir eden Amerikalılardı, ardından düşman olunan ise Şiiler oldu.
Hindistan’ı sömüren İngilizlerdi, ardından düşman olunan Pakistanlılar oldu.
Afrika Hutu kabilesini sömüren Belçikalılardı, ardından düşman olunan Tutu kabilesi oldu.
Düşman değiştirme operasyonlarında temel izlenen yol yön değiştirme mekanizması ile kin ve nefretin yönünü başka tarafa çevirmektir.
Tüm dünyada yapılan şey Türkiye’de de yapılıyor. Bizim bir ayrıcalığımız yok. Tarih, sınıf mücadeleleri tarihidir. Uzlaşmayan iki sınıfın mücadeleleriyle yazılan tarihe baktığımızda bunu net olarak görmemiz hep engellenmeye çalışılmıştır. Uzlaşmaz çelişki, kan emici sömürüye dayanan sınıf ile ezilen yoksul bırakılan hakları elinden alınan sınıf arasındadır. Bu temel kini gizleyerek sınıfları kardeş yapmak, bir sınıfın diğer sınıfa “yardım” ettiği izlenimi vererek sınıfın birini ümmete dilenciye çevirmek, egemen sınıfın çıkarları ezilen sömürülen sınıfın çıkarları ile birmiş gibi yapmak savaşların sınıfsal olanını gizleyerek, sınıfsal başkaldırıların önüne engeller koymak günümüze de damgasını vuruyor.
Günümüzde dünya sömürgeni sınıf tekelleşmiştir. O tek olan el bile artık kendinden özgürleşerek ülkelerde başına buyruk olamamaktadır. Düzenek diyebileceğimiz bir aygıta dönüşmüştür. Ve küresel faşizm halini alan bu ekonomik sistem kendini hayatta tutabilmek için kaçınılmaz olan ne varsa gözü dönmüş şekilde bunu uygulamaktadır. Yani sömüren sınıfın bilinci gayet yerindedir. Ne yaptığını ve hangi sınıf bilinciyle hareket ettiğini gayet iyi bilmektedir.
Karşıt sınıf olan ezilen, sömürülen yoksul bırakılan sınıf ise, bu bilgiye ulaşmasın bu bilince ermesin diye daima kardeşkanı dökmeye ve düşmanı olan sınıfla uzlaşmaya itilmiştir.
Barzani kürt yahudisinin ayakları basan yerin altı petrol denizidir. Kurulan devlet ileride İsrail ve dolayısı ile dünya sömürü sisteminin ana parçalarından birisi için ayrılmıştır. Türkiye’deki Kürt yoksul halkının çıkarları kendi soydaşları olan Dersimli ölenlerinin kanının sömürüsü üzerinden yönlendirilerek TC düşmanlığına ve dolayısı ile de Barzani devletine yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Türkiye kapitalizmin küresel olanına endekslenmiş yağma altında bir ülkedir. Yoksul Türk ve Kürt halklarının, ortak düşmanı ve kin odağı olan sömürü mekanizmasının Ortadoğu oyunlarına göre, birer tutu ve hutu kabileleri olmaları ve bu düşmanlıkların beslenmesi her zamandan çok gereklidir. O nedenle geçmiş dökülen kanların sömürülerek sınıfsal gerçekler kırmızı ile boyanarak silinmeye çalışılmaktadır. Ortadoğu’da kıran kırana petrol ve su savaşına verilen ad, Irak’a demokrasi götürmek, Kürtlere özgürlük getirmek, Afganistan’da terörist avlamak adını almıştır. Tabii ki ABD kendi toplumuna da bunca kan döküşüne bir gerekçe açıklama uydurmak zorundadır. Bu gerekçelere dünya nereye kadar kanacak. Kardeş kinlerini ne zaman doğru kinlere yöneltecek? Sınıf kini ile çıkılacak son kavgadan sonra yeryüzü Proletarya Diktatörlüğü sürecinden sonra işçi sınıfı öncülüğünde, işçi sınıfının kendini de ortadan kaldırmasıyla sınıfsız dünya sistemine erecektir. Bu gerçekleşmesi mümkün olan güzel dünya için şimdi kinimizi doğru yere akıtmamız gereklidir. Kini doğru yönde olmayanın sevgisi de asıl düşmanına tapınmaya dönüşür. AB-D seviciler kardeşlerini komşularına kin gütmeye itelerken tarih önünde sorumlu olduklarını ve hesap vereceklerini unutmasınlar. Asıl düşmanın ekmeğini yiyerek, bölgedeki yoksul halkı Kürt burjuvazisinin kuyruğuna takanlar, ve yoksulların çıkarını karşıt sınıfın çıkarı ile birmiş gibi gösterenler hesap verecek. Sınıf kinini örtmeye çalışan ve bu amaçla partileşmiş, her türlü parasal destekle beslenmiş olanlar hesap verecek. Tarihin sayfalarına, Dersim’de akan kanların sebebi olan sınıf ile birlikte hareket edenler olarak, Barzani’ye peşkeş çekilişin baş aktörleri olarak geçecek olan, AB’de yan gelmiş kışkırtıcılık yapan Kürt uzlaşıkları hesap verecek.
Ne bu gerçekleri gören ve ne kendi sınıf bilincine varmış, ne de kinini doğru yöne akıtmış olan ama dünya nüfusuna vurulduğunda çoğunluk olan yoksul aç, işçiler, işsizler, topraksızlar; gelecek biriktirdiğiniz kini sınıf kinine dönüştürmektedir. İnsanlığın sevgi ile kucaklaşacağı zaman o zaman gelecek. En gerçek sevgi emek sevgisidir. Yurt sevgisi dediğimiz de bu topraklarda ürettiklerimizedir. Tüm emeğini sevenlerin enternasyonal kavuşmasından başka ışıldayan bir gelecek yoktur. Yazıp çizilenleri okuyorum. Bu ışıltıya gözünü dikerek yazanları da görüyorum, bugünün palyaçolaşmak için mürekkep yalamışlarını da. Saf bilgiye sınıf safını bilerek ulaşılır.