ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

MERHABA KONUK ,

SAYFAMA HOŞ GELDİNİZ.


ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

18 Şubat 2022 Cuma

ÜŞÜMELER GEÇECEK

 

ÜŞÜMELER GEÇECEK

Evin Okçuoğlu

 

Pencereyi açtım. Her sabah günaydın yeryüzü günaydın güneş diyerek gökyüzü parçasına bakar, gülümserim. Kalorifere el değmiyor. Hava dışarıda soğuk olmasına karşın yazlık tşörtle dolaşıyorum. Yatak odası havalanınca sıra salona geliyor. Göğü ısıtamazsınız reklamı geliyor aklıma. Ama ne yapalım ki otomatik ayarlı merkezi kalorifer gerekeni yapıyor. Her zaman böyle değildi tabii ki. Sobalı bir evde de oturduk. Kısa bir süreydi ve tüm odalar aynı sıcaklıkta olmuyordu. Hatta kalın battaniyeleri odayı küçültmek için bile kullanmıştık. O zaman bir kızım ve eşimle birlikte İstanbul Anadolu yakasındaydık. O günlerden aklımda gök gürültüleri, merdaneli çamaşır makinesi kalmış. Gök gürleyince kızıma bulutlar çarpışıyor ondan böyle ışıklar gürültüler duyuyoruz derdim. Gece karanlığında, pencere önünde bu çarpışmaları korkmadan seyrederdik. Sonra kaloriferli eve geçtik. Yıllarca sürdü. Hayatımıza bir çocuk daha eklendi ve evlilik bitti.

Yıllar geçti küresel bulaşıcı hastalık covid ile evlere kapanma sürecinin ne zor olduğunu torun anne baba ve anneanne birlikte seksen metrekarede yaşarken öğrendik.

En çok sevdiğim üniversitede Anakara’da öğretmen olan kızım evden ders vermeye alıştı. Hiç vazgeçesi yok.

Şimdi iki çocuğum da bambaşka illerdeler, hatta ben bile Ege’de yaşamaya başladım. Yıllarca süren mega şehir İstanbul hayatından çıkınca her şey küçültülmüş gibi görünüyor.

Burada kalabalık yok. Daha özgür bir yaz yaşadım. Herkes evlere kapanıp kaldığında dışarısı tertemiz havasıyla tenhalığıyla hareket kabiliyetimi arttırdı. Burada şehirdeki gibi marketler kalabalık değil. Sokaklarda trafik sorun olmuyor. Park yerleri bulmada zorlanmıyor sürücüler.

Böyle bir tatil beldesinde bu kış kalorifersiz sobasız ısınma yollarını deneyimliyorum. İstanbul’u terk edeli büyük değişimler içinde dünya. Büyük ekonomik kriz ile sarsılıyoruz. Yangınlar yakıyor. Kış üşütüyor. Eskiden evlerde üşünmeyen zamanlar gibi değil hayat. Artık kışlıkları doya doya ev içinde de giyiyorum; tişörtle dolaşma zamanları mazide kaldı.

Bu süreçte üşüme çeşitlerini de sınıflandırmaya başladım. Ayak üşümesi, banyo için hazırlanırken beden ürpermeli üşüme, kıpırtısız bir süre sonra iliklere işleyen üşüme… Örtünmeler de ısınma şekilleri de değişti; yatakta battaniye yorgan ikilisini saçları kapatacak şekilde eşarp gibi sarınarak uyumaya geçiş. Çarşafların vücut ısısıyla ısınması veya başına çekilmiş yorgana doğru verilen nefesle burun ısıtmak gibi yollara başvurmak hep Ege usulü ısınma… Elektrik zamlarından sonra artık çok gerekmedikçe klima açmamak için son ana kadar direnmek gerekiyor.

Güneş varsa su ısınıyor. Banyo günleri yağmursuz bulutsuz günlere göre ayarlanıyor. Battaniye salonda koltuk gibi gerekli bir vazgeçilmez eşya oldu.

Gelecek nesiller bu yaşanan günleri şöyle bilsin isterim. Büyük bir göç dalgası her yönden her yöne doğru yaşandı. Afgan Suriyeli Türk göçleri ülke dışı ve içi göçler ile dünya kıpır kıpır akışkan bir halde. Erişilen topraklarda hayatta kalma uğruna yeni koşullara uyum sağlama çabası içindeyiz. Sadece yeni doğa koşullarına değil yeni hayatını kazanma biçimlerine uyum arayışları sürüyor. Göçlerle kaçak işçilik nedeniyle emek daha ucuzluyor, sömürü daha da artıyor. Acımasız koşullarda yaşamak, gittikçe daha çok insanı dehlizine sokuyor.

Ölüyoruz, çürüyoruz günden güne diye de düşünebiliriz. Çünkü duyarlıyız. İşsiz aşsız kalıp intihar edenlerin ve erkek şiddetiyle zarar gören ya da öldürülen kadınların haberleriyle gün gün biz de bu işin içinden çıkamayıp sorun yumaklarını çözemedikçe çürüyoruz.

Sonra birden bir şarkı çıkıyor. Her şey güzel olacak anlamında bir umut şarkısı gibi bir oynak şarkı… Dizini çarpmış derisi sıyrılmış çocuğun yarasına üfleyip geçecek geçecek üfledim geçti misali havada uçan boş umutlanma sevinçleri ile avunmaya itiliyoruz. Tıpkı bir şey yapmalı deyip deyip yan gelişler gibi… Tıpkı karşılıklı Karagöz Hacivat söz düelloları sonrası umut olup sonra adam kazandı diye sönen balonlarda olduğu gibi…

Oysa umut öyle çar çur edilecek içi boşaltılacak bir kavram değildir. Gerçeğe dayalı, tarihin akışında akıl ve bilgiye dayalı, insan bilinci ve müdahalesine dayalı olmayan umut boş umuttur. Bugün umutsuzluk varsa ve en yüksek seviyesinde ise, işte tam da bu zamanda umut gerektirecek nedenler de vardır. Hayatın akışı çaresizliğin içinde büyüyen çarenin keşfine doğru kanal açacak. Bu da her zaman sıçramalı olacaktır, sıçramanın ve öznel etmenin gücüne göre de, içinden patlamalı çareler, çaresizliği altüst ederek hızla ilerleyecektir.

 

14 Şubat 2022 Pazartesi

Kaçamak

 Evin Okçuoğlu 

Ihlamurun gölgesinden yayılıyoruz 


güneşte şımaran yaprak oluyoruz 


en derin en uzak yerimizde demleniyor aşk 


buram buram 

kaçırıyoruz bakışları denk gelmiyor bir türlü 


menevişlenen düşlerimizde

salkım saçak bir umut  filizleniyor yine de.

Ekmek kuyruğu

 Ekmek Kuyruğu 

Evin Okçuoğlu

kar başladı/fark etmez /nasılsa evde de yanmıyor soba/çocuklar çok seviyor da ondan giriyorum kuyruğa.

YILDIZ TARİHİ 2022

 Yıldız Tarihi 2022

 

Evin Okçuoğlu

 

türküler yakma devri bitti kadına

vurulan damga morluktur bu çağa

çürümüş inancın kapkara sayfasında 

elde satır sopa şamar

iner kalkar 

iner kalkar.

uçuşan kurşun, değdiği yâr

ahh kan kusar karalar bağlar

diz döver derman arar boşuna kadınlar

hortlamış ortaçağın suratı salıverir 

mahkeme kalır divana 

adalet köşede ağlar.

 

Ya sonra yarının mimarları 

Genç damarı ülkenin

Bekler durur 

Umut tutsak bir tiranın elinde

Umut ürkek bir serçe

 

Çürüme değil bu artık

Geçmişiz oraları

İskelet kemik kuruluğu

Haince inanmaya zorlanışlar

Sarık sopa önde 

hak adalet cüppe

büyür gözde büyür

büyümez ahh körpe duruşlar

fırat’ın şahlanan köpüğünde erir

kıstırır köşeye taş duvar

yaşamaktan vaz geçirir 

ahh tabuyu delmez isyan

akıl izan ufka çok uzaktır.

 

yıldız tarihi iki bin yirmi iki

not düşün şimdi

umuda kurşun sıktılar

insanmışız, varmışız

kulmuşuz, ümmetmişiz

yarınımız intihar

yarınımız cinnet

zil takıp oynasınlar

ahh nereye kadar!

nereye kadar!