ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

MERHABA KONUK ,

SAYFAMA HOŞ GELDİNİZ.


ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

18 Kasım 2014 Salı

“do demekle do olmaz”



Lise yıllarında dediğim şuydu: “Gürültülü şiirler yazmak istiyorum, gümbür gümbür şiirler!”
Daha sonraki yıllarda şöyle yazdığımı anımsıyorum: “Her ozanın bir şiiri var. Ozan, kundaktan gömüte, bu şiiri dışlaştırmaya çalışır. Kendini yenileme, yenilik çabaları ayağından bağlı kuşun durup durup değişik yönlere uçma çabasına benzer, her uçma girişiminden sonra, kalktığı yere düşer kuş. Yaşamlarını ve yapıtlarını iyi bildiğimiz ozanlara şöyle bir bakalım; yanlış mı dediklerim?”
Durmadan çekiç salladığımız kayadan söz etmiştim. O kaya, bir bakıma da kendi şiirimizdir, yalnızca şiir değil. Biz o kendi şiirimizden kopartabildiğimiz parçaları şiir adıyla süreriz günışığına. Süreriz ama, hemen de şiir olarak alınıp kabul edilir mi bunlar? Diyor ki C. Caudwell: “Estetik olmayan etkiler bireyseldir, ortak değil. Ve toplumsal yaşantılara değil, özel yaşantılara bağlıdır. Bilim nasıl çevre kutbuna yakınsa şiir de içgüdüsel kutba yakındır şiir, dibe çökmüş toplumsal tarihtir, insanın doğasıyla mücadelesinin coşkusal alınteridir.”
Yıllar sonra bu sözlerle karşılaşmak irkiltti beni. Bilinçsiz ve bilinçli, kırk yılımı vermiştim şiire; nereden nereye gelmiştim ve yaptığım neydi. Gerçekleştirebildiğim neydi? Eskilerin deyimiyle, han hamam, para, pul, eğlence, dinlenme, hepsini hepsini elimin tersiyle ittim ve şiir denilen tanımsızın ardına düştüm. Mani ve türkülerle başlayan şiir işçiliğim heceden aruzdan özgür koşuktan geçerek geldi buralara. Geldi ama, hepsinden de yükler aldı, tatlar, işçilikler aldı. Tanımı yok şiirin, tanımları var, diyorum bugün. Hava yel ilişkisi neyse, dil –şiir ilişkisi de odur. Öbür söz sanatlarına yük dışarıdan vurulur; oysa şiir, yükünü kendisi yaratır. Bir görüş, bir düşün, bir anlam, öbür söz sanatlarının dışında da vardır; ama, şiir yoksa bir görüş, bir düşün, bir anlam da yoktur!
Hiçbir arayışı horlamadım. Saygı duydum bütün çabalara. Benim düşmanlığım, yoksamacı(nihilist) tavırlara karşı oldu. Kendine yer açabilmek için, çirkin biçimde yoksamacı sesler çıkartanların suratlarına tükürdüm yalnızca. Hiçbir ekolden, hiçbir kümeden olmadım. Nurullah Ataç da içinde, hiç kimsenin emeği yoktur şiirimin oralardan buralara gelişinde. 1959’a değin karanlıkta çalıştım, çıraklığımın nasıl geçtiğini ancak ben bilirim. Kaba çizgileriyle anlatmaya çalıştığım yaşamımın, çevremin içinden süzülüp geldi şiirim. Toplumsal dengesizliği iliklerime kadar yaşadım. Öfkemi biledi bu. Şiirde lirizmden baştan beri hiç kopmadım. Bunu zaman zaman alay ve yergiyle besledim. Kuruluktan, akıl hocalığından, mantık oyunlarından  bilmeceli bulmacalı sözlerden uzak durdum.
…..devrimci şiir yazıyoruz diye öyküye, belgiye, akıl hocalığına yaslananlara hep bunu demek istemişimdir. “do demekle do olmaz” devrimci şiir, on dizede kırk devrim sözcüğü kullanılarak yazılmaz! Biz o gümüşlü izini anlatalım, “salyangoz” demek istediğimizi başkası bulup çıkartsın.”
HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL

6 Kasım 2014 Perşembe

Ne Çok İntihar



Ne Çok İntihar

kırık dökük sonbahar
rüzgâr hallaç olmuş
dökülen yaprakları hırpalar
dallarda ağıt ağırlığı
sarkar anlam zamandan
ağaç ağaç yaprak yaprak intihar

çıkışsa;
dünyadan değil
vahşet kırmızısından
caymak değil insanlıktan
kesmek değil umudu
boşluğa atlamak değil çare

şimdi çöpe giden duygular
iç dökümleri
rahimden bebek kusmalar
duymak istemez
görmek istemez olur insan
ne çok can ne çok kan ne çok intihar

yine de
umut yalın bir kırıntıdır takılır göze
daldaki yeşille pembeye
bir durgun andır
başını yaslarken birine güvenle
yürek dolusu gülüş uğrunadır
tüm çabalar
ille de ölmek değil intihar

Evin Okçuoğlu