ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

MERHABA KONUK ,

SAYFAMA HOŞ GELDİNİZ.


ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

24 Temmuz 2015 Cuma

OKUMA YAZMANIN IZDIRAPLARI



OKUMA YAZMANIN IZDIRAPLARI, B. SADIK ALBAYRAK
Adet olmuş, önce kitabın 365 sayfa, yedi bölüm ve Doğu Kitabevi yayınlarından çıktığını belirterek başlamalıyız. Bölüm başlıkları: Umut ve Öfke Atlası, İşçinin Sesini Duyuranlar, Emekçinin Türküsünü Okuyanlar, Bugündeki Tarihi Arayanlar, Ayışığında Görünenler, Okuma Yazmanın Tuzu Biberi ve Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) Kavgası… Aslında yazar önsözde, kitabı tanıtacak olanlara çok az söz bırakırcasına derdini anlatıyor. Tanıtım yazılarına pek bir diyecek söz bırakmıyor. O nedenle bu değerli çalışmayı neresinden kavrayarak sunsam diye epey düşündüm.
Ülkemizde yazar olmadan önce iyi bir okur olma sürecinde, birçok kişinin el yordamı ile bin bir zorlukla kitaba erişme öykülerini okumuşuzdur. B. (Bizim) Sadık da böyle bir süreci anlatıyor. Ne var ki bu sürecin devamında iş değişiyor. Anlatılan şey, kişisel okuma serüveninin arka planından ön planına geçen Türkiye’nin yakın edebiyat tarihinden bir kesite dönüşüyor.
İyi hoş, tabii ki dönemin değerli yazarçizerleri ile yollarının kesişmesi, onlarla tanışmak için bu yolları kesiştirmeye çabalaması anlaşılır şeylerdir. Ama burada da kalmıyor yazarımız.
Bana kalırsa en iyisi bu kitabı birkaç amaçla okuyalım okutalım… Evet yakın dönem edebiyat tarihi diye okuyabiliriz, genç bir okurun kitap okuma aşkının öyküleri olarak da bakabiliriz bu çalışmaya, ya da bence daha da önemlisi, gençler için okuma haritası diye bakmalıyız. Çünkü böyle bir haritaya çok ihtiyacı var toplumun…
Yazar, yazarımız demek yerine Bizim Sadık demeyi seçtiğimi fark ettiniz sanırım. İdeoloji yerine de “düşüngü” diyeceğim. Bizim Sadık’ın kendini konumlandırdığı düşüngüsel safını “İktidarın alkışçısına dönüşerek zenneleşen yazar intihar etmez ama aklı ve sanatını öldürmüştür. Zenneleşerek canını kurtarmıştır ama yaratıcılığını, insani bir dünyanın umut ve öfkesini öldürmüştür.” deyişinden daha önsözde algılıyoruz. O, “Okuma yazma, daha iyi bir kişilik kurmak, insanı umut ve öfkeyle ileriye götürmek için değilse neye yarar?” diye de soruyor. (s: 14)
Böyle bir düşüngü sahibi, doğal olarak postmodernizmin eleştirisini de yapacaktır. “Edebiyat çok siyasi bir iştir,” (s: 37) dediği bölümcede devrimci bir edebiyat yapayım derken burjuva toplumsal bilincinin edebiyattaki öğelerine kapılanları uyarıyor.
İlerleyen bölümde, Bizim Sadık’ın yolu İnsancıl Dergisi ile buluşuyor. Cengiz Gündoğdu ile günümüze kadar yol arkadaşlıkları sürüyor. Eminim sermayenin star sistemine dahil olan yazarlara geçersizdir diyerek eleştiren bir derginin mutfağında olmak çok önemli birikimler katmıştır. Cengiz Gündoğdu’nun Estetik Kalkışma adlı kitabından bir alıntı var. Okurken ben de not etmiştim, Bizim Sadık da kitabına alıntı olarak almış: “Taş yontması, Pratik Kalkışması’dır. Attığı taşın nasıl olup da düştüğünü bulması Bilimsel Kalkışması’dır. Yonttuğu taşın sapına gül yapması Estetik Kalkışması’dır. Yaşamın anlamını araması Felsefi Kalkışması’dır.”
Bana kalırsa bu kitap sadece okuma serüveni, yakın edebiyat tarihi ya da gençlere okuma kılavuzluğu etme okuma haritası çıkarmanın ötesinde bir yerdedir. O yer; gerçekçi edebiyat savaşımında hem burjuva sanatı safları ile hem de solda olduğunu varsaydığımız “emekçi sınıflar adına köşeleri tutmuş bazıları” (s: 82) ile olan savaşımdır. İşte asıl benim değerli bulduğum kısım da burada…
“Kitap hamalı, ömür boyu öğrenci”mizin okuma yazma coşkusu onu ikinci önemli öğretmeni, “bilimi hep heykel yapma olarak düşünüyorum.” diyen ve “sözcüklerden heykeller yapmaya çalışan”  Yalçın Küçük ile buluşturuyor. İlginç bir hesap işleri bölümü var. Yalçın hocamızın yılda 2 kitap yazdığı ve her kitap için kaç yıl yattığı ile ilgili… Hal böyle olunca, Yalçın hocaya yorulmak bilmez bir fikir jeneratörü demekte çok haklı. Bizim Sadık, bunca gelişkin düşünce ürünü kitabın sahibi Yalçın hocanın en çok yakındığı şeyin “düşüncelerinin yeterince eleştirilmemesi ve tartışılmaması” olduğuna değinmiş. (s: 95) Aslında bu sessizlikle yoksanmak, tüm gerçekçi edebiyat eserleri verenlerin de kaderi… Yalçın hocanın son kitabı Çıkış’a “televizyonla rekabet eden kitap” (97) dediğini okuyoruz. “Tekeliyet” morgundaki insanı çimdikleyip aklını uyarma adına yeni yollar arıyış, tüm gerçekçi edebiyat ve bilim emekçilerinin çabasıdır.
Yaşantısı boyunca düşüngüsünden bir milim sapmayan Bizim Sadık bakın ne diyor: “Kitabevlerinin kapanıp yerine kebapçı dükkânlarının açıldığı bir toplumda işçinin yazarı, ancak sosyalist dünya görüşüne bilinçle bağlı, inatçı, sabırlı bir yazar olabilir.” Şu anımızın umutsuzluğa kapılan yazarlarına çare olarak da “Yüreğindeki ateşi harlandıracak kaynağı hayatta bulamıyorsa; bilimde, felsefede ve insanlığın sanatsal birikiminde arayacak, tarih bilinciyle pekiştirerek eserler vermeye devam edecek.”
Bizim Sadık, aynı düşüngü ile gerçekçi edebiyat yazarlarımızın eserlerine değine değine çizdiği okuma haritasının bir yerinde Kemal Bekir’in eserlerinden “Umutmamak”tan söz ederken “sanat dünyamızın etkin insanlarının portresini çiziyor” (s: 136) demiş. Kendisi de OKUMA YAZMANIN IZDIRAPLARI’nda sadece “etkin insanların” portrelerini çizmekle yetinmiyor, devrimci bir edebiyatın yolunu tıkayanları da çarpılayıp karşılarına dikiliyor.
Sovyet eğitimcisi Makarenko’nun Yaşam Yolu kitabı ile Köy Enstitüleri eğitimi ve oradan yetişen edebiyatçıları anlattığı bölümler bir çeşit Köy Enstitüleri çalışması olarak okunmalıdır.
Şiir ile ilgili bölümün ardından Brecht’e ve sonra günümüze damgasını vuran önemli olaylara sıra geliyor. Bizim Sadık bu bölümde “Charlie Hebdo’nun çizer ve yazarlarını eleştirel aklından dolayı katleden silahla, sözde felsefe, bilim ve edebiyatla aklı ortadan kaldıran postmodernizmin bağını,” göstermekle en önemli işi yapıyor. “Araçlar ve silahlar farklı, aydınlanma ve insan aklına düşmanlık ortak,” (s: 239) diyerek safını/ safımızı en kesin dille söylüyor. Kitabın en önemli işlevlerinden biri de bu bakışın tarihe not olarak düşülmüş olmasıdır.
Bizim Sadık’ın safı meta üreten düzene karşıdır. İnsanı “iş hayvanına” indirgemeye karşı duran bir edebiyattır gerçekçi edebiyat… Biliriz ki: “Toplumsal gerçek, böyle gördüğünü belgeler; emperyalizm ve tekeliyet çağında bütün dünyada, insanı, ‘iş hayvanına’ indirgemek için kanlı savaşlar, akıl bitirici medyalar, aç düşürücü kıtlıklar tezgâhlanır.” (s: 259) İş hayvanına ölümü reva gören bu sistemin iş kazalarına ambulans yerine imam göndermesini gözlemliyor, bunu edebiyat birikimlerinden bilgece süzüp eliyor. Sabahattin Ali’nin sarayın sonunu haber veren “Sırça Köşk”  eseriyle birleştiriyor, ölmeden mezara konanların bir gün mutlaka hak ettikleri cevabı alacaklarına olan inancını kitap boyunca bize duyumsatıyor.
Gerçekçi edebiyat savaşımı, kalkışması kitabın son iki bölümünde ete kemiğe bürünmüş: Benim de kınama imzacıları arasında olduğum, Orhan Pamuk eleştirisi sırasında Bizim Sadık’ın saldırıya uğraması olayını etraflıca işlemiş… Son bölüm edebiyatın köşe tutucularına karşı duruşun savaşımını tarihe not düştüğü bölümdür: TYS seçimleri sürecinde verilen mücadele…
Benden söylemesi, bu kitabı okurken yanı başınızda kitap ve yazar isimlerini not edeceğiniz bir kalem kâğıt olmalı…  Kitap bitince elinizde kitaplığınıza katacağınız yeni kitaplar listeniz olacak.
Evin Okçuoğlu

 Berfin bahar dergisinde (temmuz 2015) yayınlanmıştır