ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

MERHABA KONUK ,

SAYFAMA HOŞ GELDİNİZ.


ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

29 Nisan 2010 Perşembe
















Tokat

bir çocuk bakıştan kopan milyonlarca şimşek
Uzakdoğu barakalarından çakan
al sana bir de yıldırım çarpması
emeğin tamtakır sofrasından

esmer kıtadan
göktaşı çarpmasıdır bu çığlık
tek tek kırar canevindeki kasaları
kamçı izleri şaklar
esmer tenli büyükkalleşin yüzünde

eğdirdiğin başların yumruğu Anadolu usulü
saralı yüzünde kıvılcım
hoyrat kılıç kalkan
tüm kıtalara sıçrayan çelik bıçak sırtında

geç bırakılmış kan fışkırması onurun
geçilmez sınırında dikilen dağ direnci emeğin
kükreyen can havli her adımda yüzüne çarpan
günü geçmiş vampirsevicileri korkutan
son tokat zinciridir şakırdayan

Evin Okçuoğlu

17 Nisan 2010 Cumartesi

YAĞMUR GİBİ

















Yağmur Gibi

birlik bitmiş ikilik başlamıştı
çağlar boyu toprağın en yoksun damarında biriken isyanla
tükenmez bilincin yağmurunda
ilk süzülen biz değildik ama buluştuk damla damla
isyanın bilinciydik döküldük bir anda
ve o andan sonra hep yağdık, biriktik
bulut kıvamından yağmur kıvamına

bu toprak ki sevgilimiz dünya
her damlası başkaldırıdır
her damlası kavuşma
dünyaya açılan pencereden süzülüşler boyunca
özümden damıttığım berraklığımla
….sevgili diyorum sana
……aşkgili
……….düşgili diyorum
güzel günüm
kaynayan kanayan hiç durmayan yanım
güleç yüzlü günler adına
ilk düşen isyan damlasından bu yana
hep kavuştuk suda
………toprakta
………….umutta

bilinçle
…..isyanla yandık
güneşlerce ısındığımızda
……..yükseldik bin bir damladan
milyonların arasına karıştığımızda en güzel buluttuk

ve biliyoruz artık
bir daha yağdığımızda sınırsız olacak bu dünya
ellerimizle sileceğiz karabulut izlerini
gökyüzü ışıyacak sevgili, gözlerimiz gibi

bir daha yağdığımızda çoğalacak düşdeşler
her penceresine yeryüzünün
gülücükler bırakacak güneş
sarı solgun bir yıldız kayıp gidecek
başımızı kaldırınca yukarıya
….bulut olacağız
yere indirince
…güleç bir toprak
damarlarımızdan insanlık ekini akacak
kıpkırmızı bir tan ağarmasıyla buluşacağız
ellerimizin gür ateşiyle beslenecek gelecek

Evin Okçuoğlu

11 Nisan 2010 Pazar















Çek-El

Batık dünyaların küfle süslü el oynaklığında
Ota alkole batmış kalemlerin gökten inmeli dizeleri sökün ederken
mürekkep ıssız beklemededir gün sayar geleceğe

çekilmez ellerin düşlerinden günübirlik kurmacalar çıkar bin bir ıkıntıyla
alkışlı şakırtılara karışırken her çıkana el pençe taraftar bayılır
çeken el çeker gün gün büyür koca kafalar
boş durmamış der “bizimkiler” çek çek gelir karşılığı haydan sonra huya gider

sanat dalları karışır birbirine için için tüter bir yanda
güç birikir önce, sonra gelir patlama
kaybedeceği yok dedilerse de büyükler zincirlerden başka
insanlık onuruyla koskoca bir dünya var, sayar gününü
ne göksel dolambaçları dinler ne ekmeğin tadına kul eder kendini
üretmenin ekmekten güzel tadıyla geçer en son köprüyü

geriye kalan tortular çek veren el kadar küçülür
son dilekleri olsa olsa gömülmek olur kutsadıkları sözlerle
tarih kusmazsa eğer kaldırmayıp midesi, son dilekleri de olur.


Evin Okçuoğlu

3 Nisan 2010 Cumartesi

Döner Kapı



“Yuh artık, sen de abarttın iyice. Utanmasan Denizlerin asılmasının da suçunu bize yükleyeceksin.”
“Tarihsel suç ortağıyız. Geçmişin de hesabını vermek durumundayız. Bugünkü işsizliği ele al örneğin; sömürünün tarihsel reaksiyonu sonucudur. Sömürüye karşı olamayışlarımızla yapmadıklarımız etmediklerimizle, yanlış yaptıklarımızla hepsi bir arada bu reaksiyonun içindeyiz. Bir nesil öncesinin biriken artı değerlerinin de hesabını sormak bu günün işidir o nedenle.”
Kapı aralıktı. İçeri girsem konuşmanın tam ortasına düşecektim. Keşke döner kapı olsaymış bu kapı… İşime gelmeyen bir şey görüp duysam kapının ötesine geçmem, döner dururudum. Hiç çıkışa adımımı atmazdım. Döner kapılar öyledir işte, sarmalından çıkmak için bir sıçrama yapmak gerekir. Yoksa dön babam dön. Bir de otomatik kapılar var. Onlara yakınlaşmayagör! Hemen açılıverirler, ondan sonra yürü ya kulum!
Bu kapı aralıktı. İçerde benim gibi içi geçmiş kuşağa hesap soran genç soluklular var. Pencere kenarındaki büro masasında oturan genç hukukçu, her şey birbirine bağlı diyor şimdi de,- ki öyledir- sonuçsuz kalan grevde, ölen yoldaşta, kırılan sol yanlarda hepimizin parmağı var. Faşizme köpürüp durdukça, egemen sömürgenlere hırslandıkça biraz da kendi beceriksizliklerimizi gizlemiş oluyoruz, diyor.
İçerisi aydınlık. Penceredeki tül açık. Kapının kıyısında odanın loş bir karaltısı gibi görünmeden duruyorum. Oda ile kapı ve kapının dışı hepimiz bir bütünüz aslında. Geçmiş, gelecek ve şu an gibi birbirine bağlıyız. Ben onlara göre geçmişin çürüyen yanıyım. Çok değerli olan yanlar da çürüyor, beş para etmez olan yanlar da. İsyanlar sessizlikle öldürülüyor. Bir kurşun geçiyor zamanın içinden ve kurşun fabrikatörü de üreten işçisi de kurşunu yiyen ve atan da hesabını veremiyor. Kapılar öpülmeyi bekleyen körpe dudaklar gibi aralık bekliyor. İçeri girmek de dışarı çıkmak da olası, kapıyı yavaşça örtüp mühürlemek de.
Annelerimizin file ile alış verişe gittiği günleri düşünüyorum. Kasalarla alınan çuvalla gelen patates soğanlar zamanı. Yükselen bir süreçti, kapitalistleşme süreci. Sonra mertlik bozuldu misali naylon torbalar ve Pazar arabaları dönemi başladı. Yeniden yapılanma ile canımıza okundu. Şimdilerde ise örneğin komşumuz Nurten teyze artık ardı sıra tıngır mıngır sürüklediği Pazar arabasıyla alış verişe gitmiyor. Çünkü öyle elde taşınamayacak kadar çok bir şey almaya kesesi yetmiyor artık.
Bu çocuklar gencecik pırıl pırıl bilinçleri ile neler diyor öyle! Tarihsel reaksiyonmuş. Türkçesini diyorlar hem de; tepkime mi neymiş reaksiyon. Elim varıp kapıyı kapatamıyorum. İçeriye de bir cesaretlenip giremedim. Ama kulağım onlarda, yüreğim gibi.
“Tarih hızlı yazılıyor ya işte ondan bütün bunlar.” Kapının solundaki masada oturan stajyer avukattan bu sözler. Kaç kez yeni paralar basıldı, sıfırlar atıldı değişti durdu hesap kitap işleri. Önceleri bir nesil geçerdi şimdilerde hepsi bir hayatın sayfalarına sığabiliyor. Dediği doru, gerçekten tarih hızlı yazılıyor.
Aklıma birden geliverdi hani şu kapıları incelesek tarihi anlamak daha bir kolay olacak. Kapılar önceleri iple çekilip açılıveren avlu kapılarıydı. Sonra ahşap kapılara kilit geldi. Sonra kapılar çelik oldu. Ve tam tersi de tüketim için olan kapılar mağazalarda otomatik açılır oldular. Yeter ki gelin girin tüketin. El değmeden açılıverir kapılar. Ya döner kapı neye benzer? İçerinin havası içeride dışarının havası dışarıdadır ama geçişlerde bir sıçramada değişir mekan. Ya içerdeyiz ya dışarıda, dışarı gidecekmiş gibi yaparak hep içerilerde kalmışız. O hamleyi yapana kadar kapı baca çekik kendi içimize kabuğumuza sarmal halde dönüp duruyoruz.
Burada dur yazar hanım. Okur Fırçası bölümü gelecek diye bekledik durduk kapı baca derken aldın lafı bırakmadın. Gözümüzden kaçtı sanma sakın hiçbir avukatın adını memleketini duyurmadın. İnsan kahramanların tasvirini yapar azıcık. Ha, sen bununla da bir şey ima ediyorsan o ayrı. Memleketleri neresi olduğu önemsizleşsin istiyorsun. İsimler kimlik bilgileriymiş, geç onları diyorsun. Anladık. Ama kapılarla bozmuşsun aklını yazarcım. Aç kapıları dediler açtık küreselleşme rüzgarında çarpa çarpa açıldı kapılar. Daha ne istiyorsun bizden. Kapısız bacasız apaçığız şimdi ele güne karşı neyimiz var neyimiz yok yağma talan verdik. Daha ne istiyorsun. Döne döne durmadan aynı yerde debelendik. İstediğin nedir şimdi, tarihin hızlı hızlı yazıldığından şikayet mi edelim. Olan olmuş bir kere. Sen çık şu kapı aralığından da asıl hiç açılmamış kapıları açmaktan söz et. Kulağının ayarını gençlere uydur gençlere. Bir de şunu unutma e mi yazarcım. Kapının kimisini de omuzlayıp açacaksın!
Evin Okçuoğlu