ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

MERHABA KONUK ,

SAYFAMA HOŞ GELDİNİZ.


ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

1 Aralık 2011 Perşembe

ARTIK

kırgın duruşlu sayfalar
kıvrık yerlerini ezberlediğimiz
saptamalar
soyutlamalar
not düşerek katkılar
elle tutulur sorumluluk
artık kavuşmadadır birbirine
yumruğun can acıtan sıkılışı
sabrın mühürlediği dudak ısırışları
açlıkla soğukla biriken isyan öbekleri
ve biriktikçe kabaran ülke ülke
ezim kıyısında köpüren öfkeyle birlikte

artık ışığa varan gövdede kamaşan
geleceğin göz bebeğini müjdele

Evin Okçuoğlu

29 Kasım 2011 Salı

HAZAN RENGİ




Kadın pencerede. Düşüncelere dalmış. Hayat, içine, sevinilesi olaylara coşkulu tepkiler veremeyeceği kadar acı yığmış. Gülümsemesinin kıvrımlarında belli belirsiz çizgilere sinmiş olan geçmişin kederi, bakışlarındaki ışıltı dalgaları ile uyumlu; ışıltılar, hazan rengi. Sadece tek bir renk değil, hazan rengi; yeşil bir yaprağın kahverengiye varana kadar renkten renge dönüşmesindeki renkler toplamıdır. Doğada da, kadının anıları gibi bir kenara süpürülmüş keder yaprakları toprağa karışma sürecindedir. Aylardan kasımdır.
Adam hışır hışır sesler çıkararak adımladığı yoldan eğilip bir kurumuş yaprak aldı. Avucunun içindeki yaprağı elini yumruk yaparak buruşturdu; toprağa, sindirimi kolay nerdeyse öğütülmüş halde serpti.
Penceredeki kadın, bir erkeğin, acınası yansıtışlarla duygu evreninden kaçışlarına alışıktır. Kadın kulağını tıkamaya, duymamaya programlanmaktan sağırlaştırılmış dünyasının penceresinden adama bakıyor. Toz haline gelmiş olan yaprak parçalarını adeta yavaş çekimde izlemekte. Onun bu manzaradan sezinlediği; hırsla sıkılan yumruktaki çaresiz isyan ve ufalanana karşı duyulan umursamazlığın gizlediği kederdir. Kadın biliyor; hüzün katılaşıp yoğunlaştıkça kedere dönüşür.
Neyse ki birden bire okuru bu kederli görüntülerden koparacak bir şey oluyor. Serçe sekişli bir cıvıltı sökün ediyor. Kumral lüleli saçları iki yanda kırmızı kurdele ile bağlanmış. Paltosu da kırmızı, eldiveni atkısı da! Yerdeki kızarmış yaprak öbeklerine tekmeler ata ata savurarak koşarken, karşıda bekleyen babasına doğru kolları açılıyor. Minik kanatları iki yana açılmış bir serçe olmalı bu! Bu güzel kız beş yaşında olmalı diye geçiyor içinden ve aynı anda penceredeki kadının bakışları ister istemez sevimli cıvıltının geldiği yöne dönüyor. Annesi uzakta kalmayı yeğlemiş olmalı. Bu görüş günü, sonbaharın hazan rengini, un ufak edilen yaprakları aşarak küçük kızı sevinçle donatırken, anne ve baba ise erişilmez bir uçurumun iki yanında kalmışlıkla, daldaki düştü düşecek yaprakları andıran, göz kıyılarındaki titrek buğuyla bekleşiyorlar. Bir rüzgâr daha savursa dallardan düşecek yapraklar, oysa göz pınarlarında bir rüzgâra daha direnesi damlalar biriktikçe birikiyor. Dallar ve yapraklardan daha güçlüdür insanoğlu. Doğaya bilinçle bakar, benzeştirmeler yaparız. Bunlar her zaman özdeş olmayan yakıştırmalardır.
Pencereden bakan kadın içeri çekilmiş. Baba, anneye bir an gözlerini dokunduruyor, sonra kızının elinden tutup yürüyor. Anne kıpırtısız. Kırmızılı kız mutlu.
Pencerede kadın yok. O, taptazeyken toplayıp kendisi kurutmuş yaprakları. Kıyıp da un ufak edememiş. Sevgili sesine çocuk cıvıltısı sinmiş duvarlarda fotoğraflar var. Artık sessiz dünyasında yaşıyor. Masasındaki cam kâseye doldurmuş yaprakları. Gözleri gibi hazan rengine dönüşmüş yapraklar…
Bu hazan, ağaç kabukları bağlasın içimizi, kalın derilerle örtünelim, yüreğimizin dikenli tellerinden geçemesin hiçbir duygu… Öylece dalgın bakışlarımızla kalalım. Duygusuz, duyargasız… Dayanılır olsun hazan…
Evin Okçuoğlu