ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

MERHABA KONUK ,

SAYFAMA HOŞ GELDİNİZ.


ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

31 Ocak 2013 Perşembe

ODTÜ LÜLERE



ODTÜ’LÜLERE

yurdum gibi sevdiğim gençlerim, çocuklarımsınız
ne çoksunuz ve ne güzeldir o acemi coşkunuz
kavganın içinde sorup sorup yanıtlıyor
bakışlarınızdaki yürekli coşkudan hız alıyorsunuz
bilinçlerinizden süzülen bu aydınlıkla
yanıtlarınızı birleştirip büyüten dizgeyle
en büyük çareyi çağıran düşleriniz buluştukça
en güzel geleceği bu güne çekiyorsunuz
inançla düşle dirençle yükseliyoruz
umut mu
o artık elle tutulan bir şey oluyor
umut yoğun bakımlardan
koğuşlardan
görüş günlerinden çıkıyor sokağa
sokakların süsü toplumsal vicdan haykırışı oluyor
sokaklar büyüyor genişliyor
sığmıyoruz
ne sokaklara ne içimiz içimize
sığmıyor
ne mızraklar çuvala ne zulüm insanlığa
sığmıyor
devrimsel kıvamda titreşiyor dünya
duymaktan öte, bütünsellikle duyumsuyoruz
duyumsadığımız nasıl anlatılır ki
üretkenliğin gülücükler serptiği bir papatya bahçesi
birlikte çalışmanın ve yaratmanın toplumsallaşmış aşkı
bilimin kucağında salınması insanın
bir bebek gibi zamanla
insanın insanlaşması
Evin Okçuoğlu

29 Ocak 2013 Salı

anSIZIn



çoktan kabuğu dökülse de yaranın
zaman zaman sızlar
hele akşamüzeri
süt maviyken gök
ya da gün doğarken
yağmurda karda veya

ne zaman saplanacağı bilinmez
çiçeğin bal verişini görünce arıya
ya da ağaç yaprağını döktüğünde başlar
tomurcuklarını patlatana kadar sürer
aşk okundan kalma sızı

kıyısında yosun koklarken
çakıllarını gıcırdatırken kumsalın
ufukta bir yelken şişer
sızıdır bu
belli olmaz
ay süzülürken iç burkarak
yerleşir mıh gibi
dinmek bilmez

14 Ocak 2013 Pazartesi

ÖYLESİNE BİR KONUŞMA



ÖYLESİNE BİR KONUŞMA   (Öykü)
Evin Okçuoğlu

Öğretmen: Sen tanıyor musun? Kimmiş nereliymiş?
Doktor: Hayır, hiç bilmiyorum. Sadece koğuşta diğer profersörle birlikte çekilmiş resmini gördüm. Bir de, kendisi hastalanmadan önce, oğlu trafik kazasında ölmüştü de hani cenazeye jandarma eşliğinde yollamışlardı işte o haberi okumuştum bir yerde.
Öğretmen: insanlara bir hal oldu. Olaylar arasında bağlar koparıldı. Bir haber okuyorlar aradan zaman geçiyor. Bir haber daha geliyor peşinden ama o hastalanan profesör, bu oğlu ölen miymiş deniyor.  Nereliymiş kimmiş diye merak etmek de önemini yitiriyor.
Doktor: Şimdi söyletme beni, hangi dizideki hangi artistin hayatından kesitleri sorarsan sor, kesintisiz biliyor insanlar. Şaşırıyorum.
Öğretmen: Aslına bakarsan, nereliyse nereli, hangi üniversitede rektörmüş, dekanmış o da önemli değil. Peki, neden içerdeymiş?
Doktor: Alevileri işe alıyor diyeymiş. İşin aslı bu diyorlar.
Öğretmen: Bertaraf olmak denen süreç desene.
Doktor: Bu süreç, hastalığın bünyeye girmesi sonrası direnme gücüne bağlı olarak işliyor.
Öğretmen: Son duruşmada sağlık nedeni ile tahliye istemi ret edildi. Dayanılır gibi değil.
Doktor: Kansermiş diye duydum. Gazetelerde yer verilmiyor ki! İnsanlar habersiz.
Öğretmen: İnsanlar hem habersiz, hem duyarsız diyorlar. O insanlar dediklerinden biri sen biri ben işte. Ama ben duydukça dayanamaz oluyorum.
Doktor: İnsan düşündükçe, kendisini yerine koydukça, gerçekten katlanması zor.
Öğretmen: Kolay değil tabii. Saçma sapan bir gerekçe pençesinde, yuva paramparça ediliyor.
Doktor: Hiç konuşmayasım var. İş yapmayasım, ışık açmayasım var. En azından bir gün için böyle, nasıl diyeyim sana, hayatı dondurasım var.
Öğretmen: Ben de öyle, başka ne yapabilirim diye düşündüm durdum. Aslında yapmak değil, yapmamak geliyor akla… Bir gün de olsa. Ne okula çocuk yollamak ne kendim işe gitmek… bir gün raporlu olur, izinli olur kıpırdamam yerimden; çünkü hastayım ben hasta!
Doktor: Yani, o da bir çare… Aslında kıpırdayıp da duruşmaya gitmek var biliyor musun? O fotoğrafına bakıyorum arada… Hani koğuşta çektirilmiş. Ben öyle suskun öyle birikmiş öyle acının keder halinde bir gülümseyiş daha görmedim. İşte bir gün için de olsa aynı onun gibi olmak istiyorum. Suskun, birikmiş, ama acının keder halini dağıtacak bir inançla dimdik olmak istiyorum.
Öğretmen: Buna kendini kendinde örgütleyen insan demeli. Bütün örgütlenmelerden bağımsız, tek başına bir kararla bunu düşünmek…
Doktor: Herkesin bunu aynı gün düşünmesi ne güzel olurdu.
Öğretmen: Hangi gün?
Doktor: Gogıl hazretlerine soralım o her şeyi bilir!
Öğretmen: Gogıl hazretlerine soralım deyince, son moda bir söz geldi aklıma. Yeni çıktı bu, büyük olasılıkla alt yazılar yolu ile yerleşti. Şimdilerde “aynen öyle” diyorlar; exactly anlamında.
Doktor: Gogıl hazretlerine soralım ama önemli bir günde olsun… mesela… sevgililer günü öncesindeki bir duruşma günü… Eğer tüm insanlar bunu yaparsa ve başarırlarsa, ertesi gün de sevgililerle tahliyeyi kutlarlar.
Öğretmen: Aslında ne sorosyal toplum kuruluşu ne meslek kuruluşu. Baktın ki tümünün devinimi ağır işleyen bir saat gibi, işlemesi işe yaramaz olmuş, kendi göbeğini keseceksin.
Doktor: Belki hiçbir işe yaramayacak. Ama olsun başka türlü de insan gibi hissedemiyorum.
Öğretmen: Olumlu düşünüyorum ben. O bir günün sonunda belki de hukukun ağrıyan, acıdan sızım sızım sızlayan canına bir nebze ilaç olmak var.
Doktor: Haha! Aynen öyle!