Yürüyüş yapmak iyi geliyor sana, daha zinde oluyorsun. Bak
bugün erken çıkıp ne kadar dolaştın. Mavi saati yakaladın sabah sabah. Kıyıda
yürüyorsun. Herkesin bir kıyısı vardır sanma. Şehrinin içinden bir nehir geçeni
var, denizi olan bir şehirde yaşayanı var ama bir de bundan yoksun olanı var.
Sen şanslısın diyelim. Şehrin havası sabah erken daha temizdir. Yürürken
ciğerlerine bol bol doldur. Deniz havası işlesin içine. Marmara süt liman olur
bu saatte. Işıkların bir kısmı sönmüş, bir kısmı daha yanmaktadır. Kendine bir
hedef koyup yürümek en iyisidir. Akşam saatinde de yürüyebilirsin. Ama o zaman
işten dönenlerle seni karıştırmamak lazım. Belki bu saatte ne dolaşıyor bu kişi
salına salına derler. Çünkü onlar bir an önce eve varma telaşındadır. Şimdi
ışıklı tabelalarda gözün, bir harfi yanmıyor bozuk, kaç gündür hep aynı.
Mağazalar erken mi boşalıyor ne! Şehir erken ıssızlaşmaya başladı. Krizden
diyorum sana. Tabelalarda harf eksik, içeride müşteri eksik, ceplerde para,
raflarda ürün hep eksik işte. Gönlünde bile bir sevdiceğin yok. Eksiklik diz
boyu sende.
Ama eksiksiz bir gözlem gücün var. İnsan sarrafı mı oldun
nedir. Öyle düzgün insanlara rastlamıyorsun epeydir. Bakışları kurnaz, ellerini
cebimize daldıracak gibi duruyorlar. Sahte işler peşinde olduğunu gizlemekten
yüzlerine bir donuk gülüş konmuş hiç kalkıp gitmiyor. Yengeç gibi yan yan
uzaklaşacaksın bunlardan. Bir de çocukları gözlemliyorsun yolun parklardan
geçerse. Onlar ne güzel, ne masum ve ne acemiler. Hayatın ilk yıllarını
farkındalık olmadan yaşıyorlar. Sen onlarda umudu görüyorsun. Geleceği onların
ellerinde düşlüyorsun.
Bazen yerdeki çöpleri yadırgayan bir çocuğu göklere çıkarasın
geliyor. Bazen bir diğerini annesinin tartaklamasına sessiz isyanın fırlıyor
göklere. Ne çaresiz kalıyor insan değil mi? Aslında bu bir tür işkence izletme
işkencesi gibidir. Örnek olsun otobüstesin ve bir anne kucağında bebeği ile
binince hemen nasıl kıpırdanıyor ortalık. El edip gel otur hanım kızım
diyorlar. Diyelim ki tam tersi oldu yer veren yok. Yükselt sesini, ayaktasın
sen de… Medeni cesaretini topla bir gün, bebekli anneye yer verelim de. Ya da
çocuğunun huysuzlanmasına kızan bir anneye kaldırımda ders ver. Kal sen burada
madem ben gidiyorum demesin. Sakince konuşsun anlasın derdini. Yürüyüşe çıkmak
şehri kolaçan etmek kolay değil bak! Muhatap oluyorsun bin bir çeşit olaya…
Geçen gün de caminin etrafında dizilmiş oturan kadınlar dikkatini çekti.
Erkekler camide namazda mıydı nedir! Genelde bu banklarda yaşlılar oturuyor
değil mi? Evet onlar da ayrı bir âlemler. Emeklidir çoğu, kahvelere de
gidemezler akşama kadar otur çay çay çay para dayanmaz. Evde de hanım istemez
bütün gün otursunlar işlerine engel olsunlar… E ne yapsınlar iki ağaç altı
bulunca hemen oradaki banka oturuyorlar. Ellerindeki bastona abanmış yandakiyle
iki kelime konuşuyorlar. Namazları abdestleri tuvaletleri Kızılay arabasından
çorbaları da hep orada hallediyorlar. İlçe meydanında akşamı eder onlar sen
yürümene bak… Ama nasıl yürüyeceksin, bu kaldırımlar kaç gündür taş döşenemedi,
onarımdalar. Onarım bitene kadar o taraflarda bank da yok. Ayaktasın. Dinlenmek
için bir kafeye girip sade kahveni iç bari. Yanında su ve çikolata geliyor. Bu
şekilde kahve sunumu eskiden Kıbrıs’ta varmış. Şimdi ise her yerde kahveler var
ve mis gibi kokuların çekimine uğruyor insan.
Dönüşte eve bir iki palamut da al bari de balık mevsimini
kaçırma. Madem başladın sürdüreceksin bu sağlıklı hayat, sağlıklı beslenme
konusunu… Anlaşılan bunu yaşam biçimi haline getirmeye kararlısın. Sana
tavsiyem dostlar edin kendine, sosyalleş biraz. Girip çık topluluklara eşin
dostun olsun. Çok yalnızsın sen. Yoksa kafelerde komşu masadakilerle
merhabalaşıp iki kelime olsun sohbet etmeye bu kadar meraklı olmazdın. Ben
anlıyorum seni. Zordur yalnızlık. Sokaklarda çarşıda pazarda dolaşıyorken pek
anlaşılmaz. Eve gelince de hemen anlamazsın. İşlerini yapıp da biraz
soluklanınca elin bir telefona gidecek, kimi arasam diyeceksin, anan baban yok,
eşin dostun kimseni rahatsız etmemek adına aramaya çekinirsin.
Çocukların var. Evli barklı iş güç sahibiler. Sen şimdi al
kalemi yaz, bak nasıl oyalanırsın. Başla işte nereden başlayayım demeden sırala
işte. Gözlem gücün iyidir senin. Hani bugün toplayıcı çocuk karşıdan gelip tam
yanından geçerken dilendi ya onu yazabilirsin işte. Açız yemek alacağım abla ,
açız abi biraz para versen… Açız deyince akan sular duruyor sende, yalan bile
olsa irkiliyorsun o sözü bu denli rahat söyleyişlerine şaşarak bir yüz ifadesi
takınıyorsun, onlar anlıyor iş çıkmayacağını dönüp gidiyorlar. Gittikçe artan
yoksullaşma seni derin derin düşündürüyor. Bunu yaz işte. Endişelisin
gidişattan. Senin doların da liranın da ne düzeyde olduğu kimin battığı kimin
çıktığı konuları ilgini çekmiyor. Sen başka boyuttan bakıyorsun. Gerçekten aç
olup da açım diyemeyen yığınları yazabilirsin o halde. Kalitesiz gıdaları bile
5- 10 lira verip alacak parası olmayanların gizli soluk benizli açlığın karşına
dikilip donuk donuk baktığını gördün. İnsanlar zombileşiyor mu ne diye geçti
içinden.
İnsanlık onurunu çekip aldıkları ile alamadıkları aynı
sokaklarda, sırt sırta yaslanmış evlerde ya da tütmeyen bacalarından ev olduğu
anlaşılmayan barakalardalar. Bir ateş yakıyorsun içinde. Senin kalemin
tutuşuyor. Yanık karanfiller dökülüyor gözlerinden. Saçların düşüyor yüzüne.
Elin kalkmıyor. Şehirleri geziyor yüreğinle dolaşıyorsun, il il tarıyorsun loş
kasabaların ıssızlığında kollar kırılıp yen içinde kalıyor. Görüyorsun yürekle.
İlleri aşıyor, ülkelerden taşıyorsun. O yüzden şehirlerin isimleri olmuyor
senin yazdıklarında. Sınırları geçince de yolun dönüp dolaşıp göçmen
mahallelerine, işçi barakalarına, tersanelere düşüyor. Konteynerlerde işçiler
tahtakurularıyla boğuşmuyorsa bile havasızlık içinde susuzluk içindeler.
Camiler bitiyor kilometre kareye bir cami düşmüyor oralarda belki ama bu kez
satılık kiliseler gözüne çarpıyor. Cemaatsiz kilise sahibinden satılık diye
gülecek gibi oluyorsun. Senin ardında bıraktığın şehirlere sığınıyor başkaları.
İnsanlar göçüyor diye yazıyorsun. Kimisi şehirden şehre, kimisi ülkeden ülkeye
kimisi dünyadan göçüyor.
Ama sen böyle bitirmezsin sözü. Ölümle değil zaferle biter
senin sözün. Çünkü gerçek öyle derin bir sömürüyü gösteriyor ki, yüreğinde sızıların
diniyor. Öfken bir isyan habercisi. Zombiler insanlaşıyor sen yazdıkça. İnsanlık
onuru öne geçiyor elinde bayrak. Ekmekten önce onur diyor afişler. Sen
yazıyorsun. En büyük puntolarla geçiyor haberler: ekmekten önce onur isteyenler
yürümeye başlıyor.
EVİN OKÇUOĞLU