OVERLOKÇU ARANIYOR*
İş başvurusundan yine eli boş döndüm. Benim gibi binlerce
üniversite mezunu var. Annem :
“Üzülme İnci, gazetelerin iş ilanları kısmına yarın tekrar
bakarız,” dedi.
Yorgun bir umutsuzlukla asılmıştı yüzüm.
“Overlokçu olsam hemen iş bulurdum anne,” dedim.
Bunu söylememin nedeni, eve gelirken geçtiğim dar sokaktaki,
cama ya da direklere iliştirilmiş ilanlardı. Beyaz boyalı pencereye
yapıştırılmış ilanda “Overlokçu aranıyor” yazıyordu. İki adım ileride yine aynı
ilandan, bu kez direğe yapıştırılmıştı. Ne çok gerek duyuluyor overlokçuya!
Anlamı, kumaşların kenarlarını makinede kıvırma işi sanırım.. yine de bir sözlüğe bakmalı. İngilizce
mi Türkçe mi sözlüğe baksam acaba!
Kumaş kırpıntısı dolu çöp yığınlarının bol olduğu bu
sokaktan geçerken yine düşünmeye başladım. Koca kız oldum, eve ekmek getiren
biri olamadım hâlâ. Bir işim olmasını çok istiyorum. Ne olursa olsun bir işim
olmalı.
Ben düşüncelere dalmışken birden içeriden makine sesleri
gelen atölyenin kapısı açıldı. Birkaç genç kız belirdi. Yüzleri solgun,
bedenleri yorgun göründü bana. Ama gençlik işte, kendi aralarında gülüşüp, tost
almak için büfeye doğru yöneldiler. Öğle tatiliydi. Tamir atölyesindeki
delikanlılar işlerine ara verip kızlara laf attılar. Kızlar aralarında
kıkırdaştı, aldırmaz gibi yapıp geçtiler. Kızlardan birine arkadaşı seslendi:
“Zeynep, hadi oyalanma gir içeri, yine laf işitmeyelim.”
Sonra tekrar
tezgahların başına döndüler. Sokak tenhalaştı. Sadece içerideki makine
gürültüsü duyuluyordu.
Zeynep’in bir işi var. Ben ise iş arayan bir üniversite
mezunu. Oysa okul yıllarımda ne düşler kurmuştum. Bilgimi ve birikimimi
kullanarak çok iyi yerlere
gelecektim. Üniversite okumuş bir
overlokçu tabii ki görülmüş şey değil. Acı bir gülüş kondu dudaklarıma. Zeynep
de bir okul bitirse de buralardan kurtulsa diye hayaller kuruyor mudur acaba?
Annem:
“İnci, haydi kalk kızım geç oldu,” dedi.
Yataktan fırladım. Kapıdaki gazeteyi aldım. Uyanır uyanmaz
ilk işim bu. İş arayanlar sayfasını açtım. İnsan kaynakları elemanı arayanları
işaretledim. Telefonun başına geçtim. İş görüşme randevuları almaya başladım.
Yeni bir gün, yeni umutlarla başladı. Zeynep gibi ben de çalışan biri olacağım.
Artık sabrım kalmadı. Bu kez ne ücret verirlerse razı olmalı.
* * *
Zeynep dört kardeşin en büyüğü. Kara gözleri, kıvrık kirpikleriyle bakıyor
etrafa. Sabah erkenden yollara düşüyor. Aralıksız çalışıyor. Ücret az tabii.
Çalışıp hak ettiği ücreti zamanında alabilse ona da razı olacak ama, üç aylık
ücreti içerde tutuluyor. Üstelik, kumaşların havada uçuşan pamukçuklarını
soluyor gün boyu. Ciğerleri şimdiden pamuktan bir halı kaplı sanki. Daha işe
başlayalı bir yıl olmadı. Şimdiden daha iyi bir
işe geçmeyi düşünür oldu. Zaten bu işte uzun süre çalışana pek
rastlanmamış. Sık sık işten ayrılan olduğu için, patronlar, pencereye yapıştırılmış ilanı hiç
indirmiyorlar. Her zaman “Overlokçu aranıyor.” Zeynep gitse yerine bir yenisi
hemen gelir, ama kaç ay dayanır bu işe! Patronlar için bunun hiç önemi yok.
Bütün dertleri, işlerin aksamadan yürümesi...
Zeynep’in evin geçimine katkısı olmalı. İyi de, bir de
düşleri var Zeynep’in. Belki bir delikanlı gelecek bir gün. Annesi çoktan çeyiz
hazırlamaya başlamış. Kız beşikte, çeyiz sandıkta derler ya! Zeynep’in düşleri
bitmiyor. Daha iyi iş, daha çok ücret, hem de zamanında ödenen ücret ve kapıyı çalan görücüler...
Sabrı taşıyor bir gün. Alamadığı ücretleri bile gözü
görmüyor. Patronun canına minnet. Bedavadan çalıştırdığı onca ayı kâr bilecek
tabii. Üstelik bunu hep yapıyor patronlar.
Zeynep uysal ve uyumlu biri aslında. Bunca zaman da o
nedenle dayandı bu kötü koşullara. Ama artık onun da, geçmişte diğer kızlara
olduğu gibi, canına tak etti. O
kızgınlıkla kararını verdi Zeynep...
“İşsiz dururum da burada bir gün daha çalışmam,” diye
açıkladı ev halkına kararını.
Geleceğiyle ilgili düşlerini yok eden bu çarkın dışına
çıkarken, içinde yeniden umut filizleniyordu. Artık onun için makine sesleri
yoktu. Havada kumaş pamukçukları uçuşan atölyeden ayrılırken, “overlokçu
aranıyor,” yazısı ilişti gözüne. Kapıdan içeri acemi adımlarla giren kızı fark
etti. Bu acımasız çarkın dişlilerine takılan bir genç kız daha! Zeynep’in
gözlerinde buruk bir kıvılcım parladı. Artık... ne olursa olsun bir iş olsun
demeyecekti.
Evin Okçuoğlu
*ÇOCUK EMEĞİ ÖYKÜLERİ adlı kitabımdan