Sevgili arkadaşlar uzun bir süredir yazamıyorum.
Bölgemizdeki
gelişmeleri dikkatle gözlemlediğimizde her geçen gün hızlanan bir
sürecin yarattığı moment ile bölgesel bir çatışmanın içerisine doğru
savrulmasını izlemekteyiz.
Irak ve Afganistan’da tam bir fiyasko ile sonuçlanan emperyalist güçlerin işgal politikaları bir yandan daha büyük başarısızlıklar
ile sonuçlanırken aynı zamanda bölgedeki çıkarları ve projelerinden
vazgeçmek gibi bir lüksü içerisinde barındıramaz hale geldiği için
çaresizlik içerisinde köşeye sıkışmışlıkla dışarıdan doğru Türkiye’ye
ciddi bir basınç oluşturmaktadır. Aynı sürecin devamcısı olarak içeride
sorunların çözümsüzlüğünü kendi politikalarını malzeme olarak kullanan
tekelci burjuvazinin siyasi iktidarı da ciddi bir sıkışmışlık içerisinde
çıkış yolları aramaktadır. 30 yıldan bu yana devam ede gelen 50 000’i
aşkın insanın canına ve yüz milyarlarca dolar maddi kayba yol açan
savaşın taraflarından birisi değilmiş gibi bir yandan barış çığlıkları
atarak ama öte yandan da dağdaki operasyonlarının şiddetini artırarak
Kürt sorununa çözüm üreteceğine ilişkin nutuklar atanlar doğrudan
doğruya sorunun çözümsüzlüğünden beslenen politikalara yatırım
yapanların elini güçlendirmekte birbirleri ile yarışanlar konumuna
gelmişlerdir. Bir taş ile birçok kuşu vurmayı hesap eden emperyalistler
bir yandan bop projelerinin aksamadan yürütülmesini sağlamakta ve aynı
zamanda barış çığlıkları atarak Kürt halkı ile Türk halkını
milliyetçilik temelinde birbirinin boğazına sarılacak hale getirecek
olan ve sivil yığınların da savaşa dahil olacakları milliyetçilik
rüzgarını estirmeye devam etmekteler. Bu rüzgarın başlangıçta her iki
tarafta da özellikle Kürt halkı içerisinde de özgürlük rüzgarı gibi
algılanırken birdenbire sonuçsuz ve sadece emperyalizmin bölgedeki
çıkarlarına hizmet edecek bir yönde esmeye başlaması halinde ülkemizdeki
milyonlarca Kürt ve Türk emekçisi karşı karşıya gelerek kanlı bir
boğuşmaya doğru sürüklenmesi işten bile değildir. Bunun ince
hesaplarının çok önceden beri yapıldığını defalarca vurguladığımızı bu
satırları okuyan herkes hatırlayacaktır. Milliyetçilik rüzgarının
estirilmesiyle ortaya çıkan fırtına bölgesel bir güç haline gelmiş olan
Türkiye’nin yeni roller üstlenmesi için de uygun iklimi sağlayacağını
hisseden holdingci iktidar aynı zamanda bölgesel bir emperyalist devlet
olmak ve bölge halklarının yaşadıkları yıkımlardan devşirilecek olan
kaymaklı rantların öncelikli pay sahibi olmanın düşlerini kurmakta ve
çekinmeden hem Türk halkını ve hem de bölge ülkelerinin halklarını
felakete sürükleyebilecek maceraların taşlarını döşemeye
çalışmaktadırlar. Emperyalizmin bölge politikalarındaki eş başkanlık
misyonunu göğsünü kabartarak üstlenen siyasi iktidarın başı aynı zamanda
bir yandan tekellere yaranmaya çalışırken bir yandan da kirli işlerini
gördüren tekellerin kendinden ne zaman vazgeçeceklerinin muhasebesini
yapmakla meşguldür.
Süreç ciddi basınçla karşı karşıyadır ve de
tıkanıklığın burjuvazinin zorlayıcı müdahalesi ile aşılmasına
çalışılmaktadır. Bu durum açıkça ortadadır. Dışişleri bakanının
bölgedeki ülkelerin ilişkilerini düzenleyiciliğe soyunmuş olması.
Ermenistan konusunun Kürt meselesi ile aynı günlere denk getirilerek
gündeme alınması, Afganistan’da sıkışan işgalci güçlerin yardım bekleyen
çığlıkları, Irak’ta bir iç savaşın eşiğine gelinmiş olması, ülkemizde
ve bölgedeki halkların kendi topraklarında iktidarı elinde tutan
işbirlikçi hükümetlerden giderek umudunu daha fazla yitirmiş olmaları,
başlanmış olan işgal projelerinin bir türlü istenilen boyutta
sonuçlanmaması, bölgedeki çıkarları itibariyle emperyalistlerin çok daha
azgınca istekler ile halkları köşeye sıkıştırmaya çalışmaları,
çatışmacı politikalarını gizlemek amacıyla barış çağrıları yaparken bir
yandan da yeni çatışma cepheleri açmak üzere operasyonlara aralıksız
devam etmeleri, bu arada bölgesel olarak ulus devletleri ortadan
kaldırmak maksadıyla milliyetçiliğ i körüklerken aynı zamanda milliyetçi
hareketleri kendi kontrolüne almakta da sıkıntılar ile karşılaşmaları
aslında gerek bölgesel olarak gerekse küresel çapta emperyalizmin ciddi
sıkıntılarla karşı karşıya olduğunun açık göstergeleridir. Bu durumda
ortaya çıkabilecek herhangi bir aksaklığın kendisine maliyeti çok büyük
olacaktır.
Emperyalistler bunun farkındadırlar. Bunun telaş ve
kaygısını açıkça göstermektedirler. Özellikle ülkemiz bu anlamda özel
bir öneme sahiptir. Bu güne değin birçok politikasını ülkemizde aksaksız
yürürlüğe koyabilen emperyalistler aynı rahatlıkta yol almayan bop
projesinde Kürtlere biçtikleri rolün akıbetinden emin olamamaktadırlar.
Bu
ciddi bir sorundur. Irak’ın kuzeyinde bu sorunu işbirlikçi derebeyi
Barzani marifetiyle emekçi Kürt halkı üzerinde baskı ve zulüm uygulayan
Barzani marifetiyle geçici olarak kendi lehine düzenleyen
emperyalistler aynı çözümü ülkemiz topraklarında yaşayan Kürt halkı
üzerinde rahatça uygulayamamaktadırlar. Burada Kürt halkının temelde
Türkiye’nin kuruluşunda emperyalizme karşı verilen anti sömürgecilik
mücadelesinin başarılmasında Türk halkı ile birlikte mücadelenin
içerisinde yer almış olması önemli bir etkendir. Ayrıca Kürt ve Türk
halkının işçi sınıfı ve tüm emekçileri Türk ve Kürt burjuvazisi ve
ağaları tarafından etnik ayrım gözetilmeksizin sömürülmüşlerdir. Emekçi
yığınlar bunun farkındadır. Bu sebeple etnik ayrımcılık hamleleri
istenilen sonucu yaratmadığı için emperyalistler ciddi rahatsızlık
duymaktadırlar. Bu sebeple son çare olan kozlarını da uygulamaya koyarak
düne kadar ve bugün halen daha savaş devam ederken "Kürt açılımı" adı
altında hamleler yapmak zorunda hissediyorlar kendilerini. İşte tam da
burası basıncın dayanılmaz olarak zorladığı yerdir. Sebep açıktır. PKK
nın tasfiyesi sorun olmaktadır. Milliyetçiliğin körüklenmesinde ciddi
olarak iç politikada malzeme olarak kullanılan dağdaki PKK güçlerinin
bugün varlığı önemli sorunlara sebep olmaktadır. Barzani denetimli
militarist güç olarak emperyalistlerin planları gereği iktidara
oturtuldu.
Türkiye topraklarında ortaya çıkacak yeni bir oluşum söz
konusu olduğunda kimin insiyatifinde olacağı belli olmayan bir gücün
askersel varlığı hem emperyalistler açısından ve hem de bölgesel çıkar
hesapları yapan bir Türkiye burjuvazisi tarafından tehdit olarak
algılanmaktadır. Bu sebeple PKK nın tasfiyesi önemli ve öncelikli
görünmektedir.
Kendi halkının var olma mücadelesinin bayraktarlığını
yapmış olan PKK nın politik yollardan tasfiyesi mümkün görünmemektedir.
Varlığı ise öncelikle Kürt halkı üzerinden bölgesel hesap yapanları
ciddi olarak rahatsız etmektedir.
Bu durumda PKK nın eli giderek
güçlenmektedir ve Kürt halkı üzerindeki etkisi giderek daha da
artmaktadır. Bölgesel emperyal planların beklemeye tahammülü
kalmamıştır. İşte bir sıkışma noktası daha ortaya çıkmaktadır.
Bu
durumun doğru tanımlanması ile Kürt halkının emperyalizme karşı duruşu
belirginleşecektir. Bu arada Kürt burjuvazisinin önünü açmak için
politik arenada oynayanların ihaneti Kürt ve Türk halklarının
çıkarlarının ortaklaşmasının önünü daha da açacaktır. PKK da bu durumda
kendi durumunu buna göre belirlemek durumunda kalacaktır ya da
yalnızlaşıp yok olmaya doğru gidecek olan marjinalleşme yoluna
sapacaktır.
Onurlu ve halkların yararına olan bir barışın yolu
emperyalist politikalara ve onların yerli işbirlikçileri ile kol kola
yürüyenlere karşı duruşun belirginleşmesi ile gelecektir. Yaşamın her
alanındaki gibi burada da ayrışma kurtuluşun önündeki engelleri kırıp
parçalayacaktır.Türk ve Kürt halklarının kurtuluşu işte buradadır.
Emperyalizmin inine tıkılmasına giden yol buradan geçecektir.
Hepinize sevgiler
08-09-2009
Zafer Kutlu