BROY’DA POETİKA DEĞİNMELERİ
Şiir dize sayısı olarak değil, özsel olarak büyümeli.
Şiir toplumsal birimlerin büyümesi ve iç içe geçmesine
bireyin toplumla ve insanlıkla bağlarının derinleşmesi genişlemesi ve
yoğunlaşmasına koşut olarak, büyümeli, kendini değiştirerek yenilenmeli.
Deriz ki şiir ideoloji üretmez. İdeoloji, ozanın dünyayı kavrayışında
yerini nasıl alırsa, şiiriyle de o anlamda kaynaşır. İdeoloji, ideoloji olarak
durmaz şiirde. Ekmeğin, zihinsel etkinliğimizde ekmek gibi durmaması gibi.
Muzaffer İlhan Erdost
…Olasıdır ki, ritmik düzenlilik, şiir için yalnızca bir
uyum, hiçbir temeli bulunmayan bir işleyiş kuralı, bellek eğitici bir oyun
değil, ama bir biçimdir de; bu biçim, ilkel büyü sözlerinin, seslerin ortak
atımının, yüreklerin ve şiirin doğduğu çok eski büyü törenlerindeki kitlelerin
kalıtıdır. Therry Molnier Çeviren: Ramis Dara (Broy, Ocak 1987)
Yeteneksizlik, başarısızlık ve yanlışlık çıplak dolaşmıyor,
hep bir şeyin arkasına gizleniyor. Bu gizlenme şiirde “şiie her şeye
muhaliftir”, “karşı dil”, “karşı söylem” sloganlarının altında…
gerçekleştirilmek isteniyor. Bu tür sloganların ancak tarihsel ve toplumsal bir
bağlamda belli anlamı olabilir; bunlardan soyutlanıp yalnızca dilsel bağlamda
kullanıldıklarında “laf”tan başka bir şey değildirler. Özdemir İnce (Broy,
Eylül 1986)
Ne var ki, geçmişin tarihsel bir düşünce olarak yaşanır
kılınıp, tarihsel bilinçle yansıtılması demek değildir, şiiri, oyunu, romanı
giderek sanatı ölümsüzleştirip klasikleştiren nitelik. Yazarın, sanat anlayışı,
dünya görüşü, estetik inceliğinin yanında ulusaldan evrensele varan insancıl
özün de büyük bir başarıyla ortaya konulmuş olması gerekir. Nurer Uğurlu (Broy,
Temmuz 1986)
Hayattan beslenmeyen, kendini biriktirmeyen bir şiir (şair)
elbette okuyucu bulmakta zorlanacaktır. Yusuf Deniz (Eski Haziran 2005)
ŞİİR SANATI/ARS
POETICA
Şiir apaçık ve sessiz olmalı
Yuvarlak bir meyve gibi,
Dilsiz
Eski madalyonlar evrilip çevrilirken,
Gömleğin kolu gibi- pencere önüdeki
Yosun tutmuş yıpranmış taş gibi sessiz-
Şiir sözsüz olmalı
Kuşların uçuşu gibi.
Şiir kıpırtısız durmalı zamanda
Çünkü ay tırmanırken,
Dal be dal geceyi kurtararak
Dolaşık ağaçlar bırakır ardında,
Ay kış yapraklarının arkasında olduğundan.
Anı be anı zihni bırakır ardında- -
Şiir hareketsiz durmalı zamanda
Ay tırmanırken.
Şiir eşit olmalı:
gerçek olmayana.
Çünkü kederin bütün tarihi
Boş bir odagirişi ve bir akça ağaç yaprağı.
Çünkü aşk
Yassılmış çimenler ve iki ışık denizin yukarısında-
Demek istememeli şiir
Olmalı yalnızca.
Archibald MacLeish
çeviri: Evin Okçuoğlu
Şiir ile ilgili genel yazılar yazılıp durmakta. Herkes şiiri
kendisine göre tanımlamakta. Yazdıklarıyla “işte şiir böyle olur” demekte.
Yapısöküm modasına uyarak dil/sözcük sökümleri, kırmaları,
tirelerle yatık çizgilerle parantezlerle sökülüp dikilen anlam çoğaltmaları ya
da gizlemeleriyle bir bilmeceye
dönüştürülen şiirin artık sesi soluğu da kesilmekte...
Şiir oysa sesli okunmalıdır. Yüzyıllardır bu böyle... Sözlü
tanıklığın belirleyici olduğu dönemlerin estetiğidir şiir. O nedenle
ezberlenmesi kolay olsun diye bir mantık akışına, uyağa, hatta nefesin bittiği
yere bir durağa ihtiyaç duyulur.
Yeni şeyler üretme zamanı şimdi. Bundan anladığımız ne?
“Söz”ü kırıp sarmak mı yenilik? Ya da bir üst dil olsun diye divan şiiri
benzeri bir çabaya girişip, anlamayı zorlaştırmak mı? Ya da eski yazılanlardan
(kutsal kitaplar da dahil) sözcük imge kopyalayarak mı yenilik yapılacak?
Deneysel arayışlar elbette şiirin ufkunu geliştirecektir.
Ancak şiirin sesinin ve soluğunun kesilmesi, onun geri dönüşsüz olarak
susmasına neden olması; en büyük darbe budur şiire
Yenilik yalnızca biçimde değil aynı zamanda içerikte de
olmalıdır. Ama şiirdeki biçimsel yenilik,
başka bir formun bozulması –dejenerasyonu- olmamalı. Şiirin kendi
içinden çıkmalı. Şiir formunu
felsefenin veya başka bir edebi alanın, başka metinsel düzlemlerin bir formu
olarak kullanabilirsiniz. Bu başka bir şeydir.
İçerik imgeli ya da imgesiz olabilir. İmgesiz şiir de olur,
oyunsuz, şaşırmasız, yalvaçlığa soyunmayan.
Buna en güzel örneklerden biri Jacques Prévert’in Bir Kuşun Resmini Yapmak İçin adlı şiiri
bence:
Önce bir kafes resmi
yaparsın
Kapısı açık bir kafes
Sonra kuş için
Bir şey çizersin içine
Sevimli bir şey
Yalın bir şey
Güzel bir şey
Yararlı bir şey
Sonra götürür bir ağaca
Asarsın bu resmi
Bir bahçede
Bir koruda
Ya da bir ormanda
Saklanır beklersin ağacın arkasında
Ses çıkarmaz
Kımıldamazsın
Kuş bazen çabuk gelir
Ama uzun yıllar bekleyebilir de
Karar vermezden önce
Yılmayacaksın
Bekleyeceksin
Yıllarca bekleyeceksin gerekirse
Resmin başarısıyla hiç ilişiği yoktur çünkü
Kuşun çabuk ya da yavaş gelmesinin
Geleceği olup da geldi mi kuş
Çıt çıkarma yok
Kafese girmesini beklersin
Girdi mi kafese fırçanla
Usulcacık kapısını kaparsın
Sonra kuşun bir tüyüne dokunayım demeden
Bütün kafes tellerini teker teker silersin
Yerine bir ağaç resmi yaparsın
Dallarının en güzeline kondurursun kuşu
Tabii ne yapraklarının yeşilini unutacaksın
Ne yellerin serinliğini
Ne de yaz sıcağındaki böcek seslerini
Otlar arasında.
Sonra beklersin ötsün diye kuş
Ötmezse kötü
Resim kötü demektir
Öterse iyi olduğunun resmidir
İmzanı atabilirsin artık
Bir tüy koparırsın usulca
Kuşun kadından
Ve yazarsın adını resmin bir köşesine.
Bu şiirde bir imge olmamakla birlikte bütünde anlamsal bir
şiirsellik var. Birkaç sözcüğün üstüne inşa edilmiş veya birkaç sözcüğe
hapsedilmiş bir imge yerine anlama yayılmış bir şiir var.
Şiir kimsenin değildir. Hepimizi geleceğin mizanında
kantarlayacak.