ÜŞÜMELER GEÇECEK
Evin Okçuoğlu
Pencereyi açtım. Her sabah günaydın yeryüzü günaydın güneş
diyerek gökyüzü parçasına bakar, gülümserim. Kalorifere el değmiyor. Hava
dışarıda soğuk olmasına karşın yazlık tşörtle dolaşıyorum. Yatak odası
havalanınca sıra salona geliyor. Göğü ısıtamazsınız reklamı geliyor aklıma. Ama
ne yapalım ki otomatik ayarlı merkezi kalorifer gerekeni yapıyor. Her zaman
böyle değildi tabii ki. Sobalı bir evde de oturduk. Kısa bir süreydi ve tüm
odalar aynı sıcaklıkta olmuyordu. Hatta kalın battaniyeleri odayı küçültmek
için bile kullanmıştık. O zaman bir kızım ve eşimle birlikte İstanbul Anadolu
yakasındaydık. O günlerden aklımda gök gürültüleri, merdaneli çamaşır makinesi
kalmış. Gök gürleyince kızıma bulutlar çarpışıyor ondan böyle ışıklar
gürültüler duyuyoruz derdim. Gece karanlığında, pencere önünde bu çarpışmaları
korkmadan seyrederdik. Sonra kaloriferli eve geçtik. Yıllarca sürdü. Hayatımıza
bir çocuk daha eklendi ve evlilik bitti.
Yıllar geçti küresel bulaşıcı hastalık covid ile evlere
kapanma sürecinin ne zor olduğunu torun anne baba ve anneanne birlikte seksen
metrekarede yaşarken öğrendik.
En çok sevdiğim üniversitede Anakara’da öğretmen olan kızım
evden ders vermeye alıştı. Hiç vazgeçesi yok.
Şimdi iki çocuğum da bambaşka illerdeler, hatta ben bile
Ege’de yaşamaya başladım. Yıllarca süren mega şehir İstanbul hayatından çıkınca her
şey küçültülmüş gibi görünüyor.
Burada kalabalık yok. Daha özgür bir yaz yaşadım. Herkes
evlere kapanıp kaldığında dışarısı tertemiz havasıyla tenhalığıyla hareket
kabiliyetimi arttırdı. Burada şehirdeki gibi marketler kalabalık değil.
Sokaklarda trafik sorun olmuyor. Park yerleri bulmada zorlanmıyor sürücüler.
Böyle bir tatil beldesinde bu kış kalorifersiz sobasız ısınma
yollarını deneyimliyorum. İstanbul’u terk edeli büyük değişimler içinde dünya.
Büyük ekonomik kriz ile sarsılıyoruz. Yangınlar yakıyor. Kış üşütüyor. Eskiden
evlerde üşünmeyen zamanlar gibi değil hayat. Artık kışlıkları doya doya ev
içinde de giyiyorum; tişörtle dolaşma zamanları mazide kaldı.
Bu süreçte üşüme çeşitlerini de sınıflandırmaya başladım.
Ayak üşümesi, banyo için hazırlanırken beden ürpermeli üşüme, kıpırtısız bir
süre sonra iliklere işleyen üşüme… Örtünmeler de ısınma şekilleri de değişti; yatakta
battaniye yorgan ikilisini saçları kapatacak şekilde eşarp gibi sarınarak
uyumaya geçiş. Çarşafların vücut ısısıyla ısınması veya başına çekilmiş yorgana
doğru verilen nefesle burun ısıtmak gibi yollara başvurmak hep Ege usulü
ısınma… Elektrik zamlarından sonra artık çok gerekmedikçe klima açmamak için
son ana kadar direnmek gerekiyor.
Güneş varsa su ısınıyor. Banyo günleri yağmursuz bulutsuz
günlere göre ayarlanıyor. Battaniye salonda koltuk gibi gerekli bir vazgeçilmez
eşya oldu.
Gelecek nesiller bu yaşanan günleri şöyle bilsin isterim.
Büyük bir göç dalgası her yönden her yöne doğru yaşandı. Afgan Suriyeli Türk
göçleri ülke dışı ve içi göçler ile dünya kıpır kıpır akışkan bir halde.
Erişilen topraklarda hayatta kalma uğruna yeni koşullara uyum sağlama çabası
içindeyiz. Sadece yeni doğa koşullarına değil yeni hayatını kazanma biçimlerine
uyum arayışları sürüyor. Göçlerle kaçak işçilik nedeniyle emek daha ucuzluyor,
sömürü daha da artıyor. Acımasız koşullarda yaşamak, gittikçe daha çok insanı dehlizine
sokuyor.
Ölüyoruz, çürüyoruz günden güne diye de düşünebiliriz. Çünkü
duyarlıyız. İşsiz aşsız kalıp intihar edenlerin ve erkek şiddetiyle zarar gören
ya da öldürülen kadınların haberleriyle gün gün biz de bu işin içinden
çıkamayıp sorun yumaklarını çözemedikçe çürüyoruz.
Sonra birden bir şarkı çıkıyor. Her şey güzel olacak
anlamında bir umut şarkısı gibi bir oynak şarkı… Dizini çarpmış derisi
sıyrılmış çocuğun yarasına üfleyip geçecek geçecek üfledim geçti misali havada
uçan boş umutlanma sevinçleri ile avunmaya itiliyoruz. Tıpkı bir şey yapmalı
deyip deyip yan gelişler gibi… Tıpkı karşılıklı Karagöz Hacivat söz düelloları
sonrası umut olup sonra adam kazandı diye sönen balonlarda olduğu gibi…
Oysa umut öyle çar çur edilecek içi boşaltılacak bir kavram
değildir. Gerçeğe dayalı, tarihin akışında akıl ve bilgiye dayalı, insan
bilinci ve müdahalesine dayalı olmayan umut boş umuttur. Bugün umutsuzluk varsa ve en yüksek seviyesinde ise, işte tam da bu zamanda umut
gerektirecek nedenler de vardır. Hayatın akışı çaresizliğin içinde büyüyen
çarenin keşfine doğru kanal açacak. Bu da her zaman sıçramalı olacaktır,
sıçramanın ve öznel etmenin gücüne göre de, içinden patlamalı çareler,
çaresizliği altüst ederek hızla ilerleyecektir.