ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

MERHABA KONUK ,

SAYFAMA HOŞ GELDİNİZ.


ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

28 Ağustos 2010 Cumartesi

İNSANCIL DERGİSİNE MEKTUP


Molla Demirel’in 239. İnsancıl’da yazdığı “1Mayıs İşçi Bayramı ve Kargaşa Üzerine” (sayfa: 24) adlı yazısını okudum.

Yazının temelindeki yaklaşım; hapishane günlerinden örneklerle başlayarak, farklı fıraksiyondaki kişilerin 1Mayıslarda bir olması, görüş ayrılıklarını bir kenara bırakmasıydı. Daha sonra M. Demirel, konuyu işçilerin, Türk İş başkanı Mustafa Kumlu’ya Taksim meydanında saldırısına getirerek, aynı şekilde bir yaklaşımda bulunuyor. “Ağaç demiş ki baltaya: Ne yapayım ki sapın benden” güzel deyişini de kendince öyküleyerek, konuyla ilişkilendiriyor.

Sendika baronlarının işçi sınıfı ile dost olması anlamına gelen bu yaklaşıma katılmıyorum. “Bu olumsuzluklara rağmen biz yurt dışında izlediğimiz kadarıyla…” deyişinden anladığıma göre kendisi yurt dışındadır. İşçi sınıfı düşmanının yapacaklarını yapan, demokratik olmayan yapılar içinde işçinin zaten seçmiş olmadığı bu liderleri ağaç balta örneği ile aktarmak, belki yurt dışından bakınca öyle görünüyor olabilir ama Türkiye gerçeği için hiç de mantıklı değil… Oralarda işçi sınıfı ne haldedir bilemem ama, yurt içinde, sendika baronlarını dost gibi göstermeye çalışmak, en büyük oportünistliktir. Özünde işçi düşmanları olan bu görevli kişiler, işçi örgütleri içinde işçinin devrimci gücü açığa çıkmasın diye çaba göstermektedirler. Bunu destekleyen bir yaklaşıma açık olan yazıyı eleştirmekle oportünizme ve dolayısı ile kan emici sömürü düzeneği ile yapılan ideolojik mücadeleye bir katkı yapmış oluyorum. Gerçeğin çarpıtılması işçi düşmanlarının dost gibi gösterilmesi işçi sınıfının sosyalizme doğru ilerleyecek olan yolunda en büyük engeldir.

Tekel işçilerinin içlerindeki sınıf kininin sarı sendika ihanetine karşı biriken öfkesinin tezahürünü de “kargaşa” olarak nitelemek, belki İstanbul valiliğinin kullanabileceği bir deyim olabilir. Tepelerdeki sendika baronlarının, işçi sınıfı düşmanlarının dersini tabandan gelen gücün basıncı ile sendikaların tepesini attırmasının habercisi olan bu “kargaşa” kınanası değil, dikkate alınması gereken bir tepkidir.

Aslında tamamen ayrışmak gereken oportünist yapıları, farklılıkların renkliliği/ mozaiği adları ile bizlere şirin göstermek hatadır; aslında sınıf çelişkilerini örtülemeye yarayan bir “bulaşıklık” sürecini güzel gösterme çabalarıdır. Bulaşıklığı reddederek ayrışmak, yanlıştan kopmak gereklidir.

Saygılarımla

Evin Okçuoğlu

Ağustos 2010 İnsancıl dergisinde yayınlanmıştır.