ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

MERHABA KONUK ,

SAYFAMA HOŞ GELDİNİZ.


ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

21 Eylül 2011 Çarşamba

Kim Bunlar!




“Yine ikinci sıra oluşmuş,” dedi Sabri Bey. Yanında oturan ezik sinik hanımı “Kaldırıma park edenlere ne demeli,” diyerek cılız sesine güçlü bir ton vererek eşinin yakınmasına onay verdi.
Sabri Bey işi genelleştirdi. Sorunu kapsamlı ele aldığı düşüncesiyle bilgiç bilgiç sürdürdü sözünü: “Bu otopark sorunu aldı başını gidiyor kardeşim. Araba, araba her yer araba oldu. Gel de çöz bakalım. Alt yapı yok, yol yok, park yeri yok. Adamlar benzin satsın, araba satsın, otoparkçılar kazansın da kazansın. O da yetmiyor işte!”
Hanımı Nâlân ise eşini onaylamanın da ötesindeydi artık, çözüm aşamasındaydı: “Yaz bir dilekçe Sabriciğim, sen bu işleri iyi bilirsin. Geçen gün televizyonda söyledi; artık şikâyet dilekçeleri verilecek olan bir yeni başkanlık var devletimizin bünyesinde! Herkes oraya şikâyetlerini bildirecek. Hatta belediyelerde de var şikâyet noktaları.”
Sabri Bey yanıt vermek yerine ters ters hanımına baktı. Yol kenarlarında boşluk araya araya ikinci kez evlerinin çevresini dolanmaktaydı. Hava sıcaktı. Yorgundu.
Sabri Bey içinden konuşmaya geçti: Kaldırım kenarlarında park edenlerden para alıp arabaların güvenlikte olmasını, belediyece çekilmemesini sağlayan şu değnekçi Raşit’e üç kuruş bahşiş versek de kapımızın önüne park edebilsek. Her seferinde böyle dönüp dolaşıp sinir bozmaktan iyidir. Dilekçe yaz diyor bana, şu kadına da bak! Çok bilmiş çoook. Televizyonda izlemişmiş. Yahu, kimi kime şikâyet ediyorsun bir kere! Adamlar işin başını tutmuş. Şimdi şikâyet etsem, değnekçi Raşit gidecek belediye paralı otoparkı konacak onun yerine…
O sırada park edili bir aracın farları yandı. Araba çalıştı. Sabri Bey derhal arabasını hareket edip çıkan arabanın yerine park etti. Aynı anda, aynı yere göz koyan ama bir araba daha geride kalan arka arabaya muzaffer bir eda ile bakarken son manevrasını da yapıp arabadan çıktı. Eşi de arka koltuktakileri almak için inip arka kapıyı açtı. Evlerinden yüz metre kadar uzak bir park yeriydi.
Nâlân Hanım eve yürürken eşine aynı çareleri tekrarlıyordu: “Yaz bir dilekçe diyorum ben yine de… Ne olur, eline mi yapışır…”
Sabri Bey öfkesi burnunda söylenmelerinden birine daha başlayacaktı, son anda neyse dedi içinden. Sadece “Nâlâncığım adamlar hem her şeyin sebebi olup da hem de çare için dilekçe yaz diyor. Görmüyor musun ne biçim bir oyalama içindeler. Paramızla alıyoruz arabayı, yaptırıyoruz vergimizle yolu, paramızla park ediyoruz. Benzini paramızla alıyoruz. Hem de gittikçe daha pahalıya… Adamlar işi biliyor. Şimdi de şikâyet edin, çözelim diyorlar. Çözüm ne peki? Belediye otoparkı konur sokak boyunca, al sana çare! Kapının önü paralı otopark olur. Adamlar işi biliyor, gölgesini satamadığı ağacı keser bunlar.”
Nâlân Hanım kapıya varana kadar Sabri Beyi dinledi, dinledi… “Adamlar, adamlar deyip duruyorsun Sabriciğim, kim bu adamlar? Her yerde her şeyin sebebi onlar, soyut bir ‘ADAMLAR’ lafı çıkardınız gidiyor? Kim bu adamlar kim? İn mi cin mi her yerde onlar var, onlar yoksa uzantıları var. Uzantıları yoksa bizi onlar haline sokuyorlar. Kim bunlar?”
Bir süre eşine yan yan baktı, sonra anahtarı çıkardı Sabri Bey. Ellerindeki torbaları hırsla yere bıraktı Nâlân Hanım. Sorusu yanıtsız kaldı. Çareler hızla eskiyordu kafasında…
Merdivenlerden çıkarken Nâlân Hanım kendi kendine söyleniyordu.
“Yok, yok bu iş dilekçeyle de olmaz. Başka bir çare olmalı!”