ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

MERHABA KONUK ,

SAYFAMA HOŞ GELDİNİZ.


ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

23 Temmuz 2020 Perşembe

Adsız’da Yedi Gün/ Filiz Elasu

kitap tanıtım:
Adsız’da Yedi Gün


Filiz Elasu’nun yazdığı bu roman, son sözleri netlik ve netleşmek olan bir babanın cenazesiyle açılıyor. Açılıyor diyorum çünkü roman kurgusu dışarıdan içeriye ve geçmişten geleceğe doğru açılan katmanlardan oluşmakta. Bu katmanların kurgulanışında hayali karakter Ses de var. Roman kahramanı Salih’i Ses’in de yardımıyla hem biz tanıyoruz hem de Salih kendini tanıyor. İlk sayfalar açıldıkça, anlatım dilindeki şiirsel diyebileceğimiz yüreğe dokunuşlarla karşılaşıyoruz: “Çocukluk böyle bir şey olmalıydı, kendi güneşini içinde taşıyan, yaşamı, dokunduğu her şeyi parlatan bir şey...”
Yazarımız, Salih’i antik yörelerde gezdiren çocuktaki (Neşet) bilgeliği tanımlarken: “Ama asıl ilginç bulduğu, bu küçük insanın sadece ezberlemekle kalmayıp bilgiyi yeniden üretebilmesi, kendi çevresiyle, doğasıyla öğrenmiş oldukları arasında köprüler kurabilmiş olmasıydı.” diyor. Bu bilgelik dolu kişiliği ise yaşlı bir dedeye değil, genç bir çocuğa yakıştırıyor yazarımız; bize belki de geleceğin güzel insanlarını, genç insanları işaret ediyor.
Salih tarihsel yerleri gezerken tarihi sorguluyor, resmî tarihin dışında kalan gerçeğin izini merakla sürüyor. Neşet ve Ses gerçeğe doğru olan bu yolculuğunda onu bilgiyi felsefeyle yoğurarak ilerletiyorlar. Salih, açılan sayfalarda acılardan gerçeği damıtarak yürüyor. 
Yedi günde kendi olma yolculuğunda kendini bulma, köklerini toprağını bambaşka bir gözle tiranlar değil insan gözüyle tanıyıp anlamayı başarıyor Salih...Biz de onunla birlikte ufkumuzu genişletiyoruz tarihin taşlarına basarken yanıyor anlıyor düşsel seslerimize kulak veriyoruz. Felsefeyi günlük sohbetin içinde nasıl yoğuruyoruz hiç anlamadan ilerliyoruz. Sorgulama dehlizlerinden yakıcı güneş ışığına varıyoruz. Gözümüzü kamaştıran gerçeğe uyduruyoruz adımlarımızı...

“Akan su gibi temizleyen, berraklaştıran, netleştiren... Akış, değişim aslında. Değişimden bahsediyorsun, zamanın gücünden...” Yazarımızın felsefeye açılan sayfalarda sakın sıkıcı üst düzey ifadeler ile sizi yaracağını sanmayın. Kurgu bile ben burdayım diye bağırmadan içeriliyor akışa... Yazar bu işi ustalıkla yapabilecek yetkinliğe erişmiş olduğundan bize önce göze ilişen bir nesneyi anlatıyor. Akan bir su gibi... Oradan çağrışımla ilerleyerek süreci, algıyı, bilinci ve değişimi kavrıyoruz.

Bir çocuğun ölümü tanımlaması anlatılan bölümde yazar çocuk gözüyle bakıyor: “Demek ölüm böyle bir şeydi, insanın kulaklarının duymadığı, gözlerini açamadığı bir şey...” diyor. Daha ne desin!
Bazen de Salih aracılığıyla biz de kendimizi sorguluyoruz. Acaba bilgi mi önyargı mı aklımızdaki? “Bilgi zannettiği şey önyargıdan başka bir şey değildi.”
Yazarın ifadelerindeki zaman zaman şiirsele kaçışın örneklerinden birini daha paylaşayım: “Mezar taşları arasında gezinen, gölgesi evlerin üzerine vuran geçmişin sessizliği miydi yoksa?”
Salih köylerde dolaşırken, Anadolu’nun “Adsız” bir yerinde Aziz Nikos mezarını türbe olarak ziyaret edenlere şaşarak “adını bile değiştirmemişler” demesi üzerine aldığı yanıt ile aydınlanıyoruz: “Adları ya iktidarlar değiştirir ya da korku...”
Üstelik birkaç sayfa sonra: “Düğüm noktası nerede biliyor musun, dinlerin iktidarın bir aracı haline gelmesinde ya da iktidarla dinin aynılaşmasında...”
Hazır iktidardan söz açılmışken: “İktidar olan her şey çürüyor ve çürütüyor, bir dini bundan muaf tutamazsın.”
İşte en öz olan katmana doğru açılıyoruz artık: “Aklın görmesi yeterli değildir, eyleme geçmesi gerekir, o da yaşama arzusuyla, sevgiyle olur.” Romanda aşkı tutkuyu en doğal haliyle aktarıyor yazarımız. Nuray karakteri Anadolu tanrıçalarını çağrıştıran naiflikle kendini yansıtıyor. Hep içi sıkılıyor doğaya kaçarken...
Ölümle, cenazeyle netlik kaygılarıyla başlayan romanda bir düğüne doğru gidiyoruz netleşerek tanıyarak yüzleşerek... Hiç içimiz sıkılmıyor..
Evin Okçuoğlu
Adsız’da Yedi Gün, Filiz Elasu, Roman, Siyah Beyaz Yayıncılık, Ocak 2019, 270 sayfa.