ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

MERHABA KONUK ,

SAYFAMA HOŞ GELDİNİZ.


ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

23 Temmuz 2020 Perşembe

Yaz Okulu 1 Özlem Abla


Yaz Okulu 1 Özlem Abla
Öykü
Evin Okçuoğlu
“Onun annesi orospu” sözü sınıfta çınladığında bir an sanki beynim durdu. Sonra hızlı bir tarayıcı çalışmaya başladı. En uygun yanıtı saniyeler içinde bulup vermem için yıldırım hızında düşünceler aktı. Sonunda yanıtı buldum. Sakin bir sesle, “olabilir... herkesin annesi özeldir,” dedim.
Düzenlediğim yaz okulunda İngilizce dersindeyken başıma gelen bu olay beni derinden etkiledi. Üzerinde düşünmeme neden oldu.
O yaz okulumuzun şimdiye kadarki yaz okullarından farkı, hem anneli babalı okul çevresinden gelen çocukların hem de bitişikteki yetiştirme yurdu çocuklarının bir arada olmasıydı. Yetiştirme yurdu öğrencilerinin Antalya’daki kamptan dönmeleri ile iki hafta boyunca sakin bir şekilde yürüyen yaz okulumuz bir anda bir karmaşanın içine düştü. Yaş gruplarına göre yeni katılanları sınıflara dağıttık. Müzik, resim, Türkçe, İngilizce dersleri yanı sıra satranç da oynuyorlardı.
Bizim yaz okulu kurallarımız derneğimizin ilkeleri doğrultusunda oluşmuştu. Öğrencilerimiz hem eğleniyor hem de öğreniyordu. Özellikle zorlama, bağırma, vurma veya ceza verme yoktu. Herkes olumlu ve sevecendi. Eğitmenlerimiz Eğitim Fakültesi öğrencileri veya öğretmenler bazen de lise mezunu dernek üyesi annelerdi. Amacımız yaz boyu çocukların sokak avareliğinden kurtularak verimli zaman geçirmeleri ve kendilerine sunulan ortamda gelişmelerine katkıda bulunmaktı.
Gelin görün ki, okulun yönetiminde üstesinden gelemediğimiz sorunlar oluştu. Öğretmenlik yıllarım boyunca hiç karşılaşmadığım bir kitle ile karşı karşıya idim. Öğretmenlerim ikiye bölünmüş; yetiştirme yurdu öğrencileri ayrı eğitilmeli diyenler ve hepsi birlikte eğitilmeli diyenler gruplaştı. Veliler ve çocukları küfürlü kaba davranışlı öğrencilerden yakınıyordu, buna karşılık yetiştirme yurdu çocukları da bizim suçumuz ne bizi hep dışlıyorlar diyorlardı. Yaşı küçük olanlar tokyolarını da çıkarmış yalınayak yere basıyor, sıraya değil duvar diplerine yere oturuyorlardı.
Bütün bu karmaşa içinde öğretmenler odasında her gün görüştüğümüz bir eğitmen abla, Özlem Abla vardı. Zamanından önce kapatmak zorunda kaldığım bu yaz okuluna o damgasını vurdu.
Özlem Abla sınıftan çıkınca onunla birlikte çevresini saran öğrencilerle birlikte odaya geliyor, koltuğuna oturunca da çocuklar çevresini sarıyordu. Kimisi tepesinden eğiliyor saçını okşuyor, kimisi kucağına çıkıyor, kimisi koltuk yanlarından uzanıp koluna dokunuyor, bir şeyler soruyordu. Özlem Abla hiçbir şekilde onları terslemiyordu. Sorularına sakince yanıt veriyor, gülümsüyordu. Sanki bir melek inmiş de tüm çocuklara sınırsız, koşulsuz sevgi ırmağından sevecenlik akıtıyordu.
Özlem Abla öğretmenler arasındaki tartışmaya da hiç girmiyordu.
Belki de daha okulundan mezun olmadan bütün öğrendiklerini aşan bir şekilde doğaçlama bir içtenlikle davranmaktaydı.

 Derste kulağımda çınlayan o sözlerin nedenine dönersek; Yetiştirme yurdundan bir kız öğrencimizin her anlattığımı, öğrettiğimi çabucak kavradığını görmüştüm. Onun daha da gelişmesine katkısı olur düşüncesiyle “teneffüste gel de sana yardımcı kitaplar vereyim,” dedim. Sözlerim biter bitmez başka bir kız sınıfta şok yaratan o sözü söyledi. “Onun annesi orospu!” Demek ki normalde belki de hiç sorun olmayacak bir özel ilgi yetiştirme yurdu çocukları açısından sorun olabiliyordu. O öğrencimiz, bir şekilde çekememezlik duygusuyla o sözleri söyleyivermişti. Benim durumu düzeltme çabasıyla söylediklerim ve dersin akışını sürdürüşüm ile teneffüse vardık. Kendi açımdan bu bana ders oldu. Olumlu anlamda bile olsa birisini öne çıkarmak ayrımcılık gibi algılanıyordu.
Daha önce de başka bir olay dikkatimi çekmişti. Bir öğrencinin saçını okşamak için başına elimi uzattığım sırada aniden başını bir refleksle kaçırmıştı. İrkilerek bana bakan kara gözler, o yaz bana çok şey öğretti. Ona vuracağımı sanmış olmalı... Eğer bir ödülmüş sanıp bir kişiye diğerlerinden farklı bir tutum takınırsanız sınıfın diğer kalan kısmına bu bir cezadır. Okşayacaksak hepsinin saçlarını okşamalıyız. Ayrıcalıklar acıtıcı oluyor.
Herkes dersini aldı mı bilmem ama o yıl yaz okulu sonrası yetiştirme yurdundaki bir öğretmen kızımız ile görüşme fırsatım oldu. Ondan öğrendiklerim çok ilginçti. “İnanır mısınız hoca hanım, akşamüzeri oluyor, herkes elinde bir jeton, Özlem Abla’ya telefon kuyruğunda! Dolap kapaklarında Özlem Abla fotoğrafları...”
Özlem Abla bir idol olmuştu... Belki de tek kazanımımız buydu. Öğrenciler en çok ihtiyaçları olan güven duygusu ve sevgiyi almışlardı. Kendi payıma ben gereken dersimi aldım.
Çocukların ayrı mı birlikte mi yetiştirilmeleri konusunda yine de kafam karışıktı. Deyim yerindeyse yaşadığımız bu fiyasko sonrası yardım almam, birilerine başvurmam gerekiyordu. Deneyimli bir psikoloğun konferansında yaşadığım bu olayı kısaca özetledim. Sorumu sordum. Çalışmamızın başlıca hatası, kısa sürede çok beklenti içinde olmamızdı. Hem yazar hem de psikolog olan hocamız köy enstitülerinden de söz ederek bana bir kitap önerdi. Anton Makarenko’nun Yaşam Yolu adlı eseri...