ÖYLESİNE BİR KONUŞMA
(Öykü)
Evin Okçuoğlu
Öğretmen: Sen tanıyor musun? Kimmiş nereliymiş?
Doktor: Hayır, hiç bilmiyorum. Sadece koğuşta diğer
profersörle birlikte çekilmiş resmini gördüm. Bir de, kendisi hastalanmadan
önce, oğlu trafik kazasında ölmüştü de hani cenazeye jandarma eşliğinde
yollamışlardı işte o haberi okumuştum bir yerde.
Öğretmen: insanlara bir hal oldu. Olaylar arasında bağlar
koparıldı. Bir haber okuyorlar aradan zaman geçiyor. Bir haber daha geliyor
peşinden ama o hastalanan profesör, bu oğlu ölen miymiş deniyor. Nereliymiş kimmiş diye merak etmek de önemini
yitiriyor.
Doktor: Şimdi söyletme beni, hangi dizideki hangi artistin
hayatından kesitleri sorarsan sor, kesintisiz biliyor insanlar. Şaşırıyorum.
Öğretmen: Aslına bakarsan, nereliyse nereli, hangi üniversitede
rektörmüş, dekanmış o da önemli değil. Peki, neden içerdeymiş?
Doktor: Alevileri işe alıyor diyeymiş. İşin aslı bu diyorlar.
Öğretmen: Bertaraf olmak denen süreç desene.
Doktor: Bu süreç, hastalığın bünyeye girmesi sonrası direnme
gücüne bağlı olarak işliyor.
Öğretmen: Son duruşmada sağlık nedeni ile tahliye istemi ret
edildi. Dayanılır gibi değil.
Doktor: Kansermiş diye duydum. Gazetelerde yer verilmiyor ki!
İnsanlar habersiz.
Öğretmen: İnsanlar hem habersiz, hem duyarsız diyorlar. O
insanlar dediklerinden biri sen biri ben işte. Ama ben duydukça dayanamaz
oluyorum.
Doktor: İnsan düşündükçe, kendisini yerine koydukça,
gerçekten katlanması zor.
Öğretmen: Kolay değil tabii. Saçma sapan bir gerekçe
pençesinde, yuva paramparça ediliyor.
Doktor: Hiç konuşmayasım var. İş yapmayasım, ışık açmayasım
var. En azından bir gün için böyle, nasıl diyeyim sana, hayatı dondurasım var.
Öğretmen: Ben de öyle, başka ne yapabilirim diye düşündüm
durdum. Aslında yapmak değil, yapmamak geliyor akla… Bir gün de olsa. Ne okula
çocuk yollamak ne kendim işe gitmek… bir gün raporlu olur, izinli olur
kıpırdamam yerimden; çünkü hastayım ben hasta!
Doktor: Yani, o da bir çare… Aslında kıpırdayıp da duruşmaya
gitmek var biliyor musun? O fotoğrafına bakıyorum arada… Hani koğuşta
çektirilmiş. Ben öyle suskun öyle birikmiş öyle acının keder halinde bir gülümseyiş
daha görmedim. İşte bir gün için de olsa aynı onun gibi olmak istiyorum.
Suskun, birikmiş, ama acının keder halini dağıtacak bir inançla dimdik olmak
istiyorum.
Öğretmen: Buna kendini kendinde örgütleyen insan demeli.
Bütün örgütlenmelerden bağımsız, tek başına bir kararla bunu düşünmek…
Doktor: Herkesin bunu aynı gün düşünmesi ne güzel olurdu.
Öğretmen: Hangi gün?
Doktor: Gogıl hazretlerine soralım o her şeyi bilir!
Öğretmen: Gogıl hazretlerine soralım deyince, son moda bir
söz geldi aklıma. Yeni çıktı bu, büyük olasılıkla alt yazılar yolu ile
yerleşti. Şimdilerde “aynen öyle” diyorlar; exactly anlamında.
Doktor: Gogıl hazretlerine soralım ama önemli bir günde olsun…
mesela… sevgililer günü öncesindeki bir duruşma günü… Eğer tüm insanlar bunu
yaparsa ve başarırlarsa, ertesi gün de sevgililerle tahliyeyi kutlarlar.
Öğretmen: Aslında ne sorosyal toplum kuruluşu ne meslek
kuruluşu. Baktın ki tümünün devinimi ağır işleyen bir saat gibi, işlemesi işe
yaramaz olmuş, kendi göbeğini keseceksin.
Doktor: Belki hiçbir işe yaramayacak. Ama olsun başka türlü
de insan gibi hissedemiyorum.
Öğretmen: Olumlu düşünüyorum ben. O bir günün sonunda belki
de hukukun ağrıyan, acıdan sızım sızım sızlayan canına bir nebze ilaç olmak
var.
Doktor: Haha! Aynen öyle!