Herkes gibi ülke-evleri vardı. Etrafı
ordusal elektrik verilmiş çitlerle çevriliydi. Gün oldu önce elektriğini
kestiler. Çitleri eğdiler yerle yeksan ettiler. Sonra itler girdi ülke-eve.
Evin bahçesinde ovasında düzünde dolanan kimi hayvan camiasını ya bağladılar
iplen verdiler yemi suyu kestiler seslerini ya da dostlar alışverişte görsün
misali havlattılar kuru gürültü bir sesle… İnsanlarınsa kimisi hoştunuz dedi,
kimisi kapadı kapıyı girdi içeri. Kimisini de içeriye gönderdiler hiç
istemeden. Bir de kuyu kazdılar. En son çare ite hoşt demeyi bilecek yetide
olma olasılığı olanları yuvarladılar içine.
"Bu köpeklere hoşt demek
gerek" yazdı bazı gazeteler. "İtlere hoştunuz derseniz
gitmezler." Kimisi okudu “e doğru” dedi ama çoğu bizzat soluyarak buldu
gerçeği. Bu güzelim ülke-evliler sonunda şöyle adam gibi hoşt demeyi bol gazal
sisli açılım mevsiminde öğrendiler. Basınçlı tencere gibiydi bütün kuruluşlar.
Tepesinde akil sakil adamlar vardı. Akil-sakil olma hevesliler sıraya girdiler.
İtler azdıkça azdı. Basınç artıkça arttı. İçindekilerin tepesi attı. Tencere
kapakları fırladı semaya… Nurlu ufukları boyladılar. İşte böyle böyle başardı
ülke-evliler ite hoşt demeyi ve geldikleri gibi göndermeyi. Sonra öyle bir
diklediler ki çitleri öyle bir yenilediler ki, diyecektim ama gerek kalmadı.
Koskoca bir ülkevatan oldu konu komşu bağlandı birbirine, artık çitin ötesi de
bir, berisi de.
Evin Okçuoğlu