ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

MERHABA KONUK ,

SAYFAMA HOŞ GELDİNİZ.


ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

17 Mayıs 2015 Pazar

YALÇIN KÜÇÜK ÇIKIŞ I İŞARET EDİYOR


YALÇIN KÜÇÜK “ÇIKIŞ”I İŞARET EDİYOR



Evin Okçuoğlu



Yıllar önce Bilim Sanat veya Yürüyüş dergilerinde okuduğumda 17 yaşların toyluğu ile anlamakta zorluk çekerdim. Yalçın hocayı sonraları okurken, onun kitaplarında bir düzenleniş karakteristiği ve yazı tarzında da kendine özgü bir biçemi olduğunu gördüm. Onun okurları bu biçeme alışıktır. Nerede okusalar imzası olmasa da onun yazdığı bir yazı olduğunu anlarlar. Kitaplarında hep olan onomastik çalışmalar ÇIKIŞ’ta da var. Kitap kapağında ansiklopedi 1 yazısı dikkati çekiyor. Demek ki kısa öz açıklamalara girişilen bir eserdir ve devamı gelecektir. Gerçekten de Önsöz’ün ilk cümleleri telgraf çeker gibidir. a, b, c, şıkları ile kitap boyunca karşılaşıyoruz ve şimdilerde aceleci internet okurlarına da uygun düşüyor. Kısa sonuç çıkarma, saptama cümleleri de aforizmaları anımsatıyor. Görüşlerdeki netlik ve konuya hâkimiyet sayesinde aforizmalar kitap boyunca rahatça dökülmektedir. İşte onlardan biri: “Diktatör, çöküşün mahsulüdür. Bu müthiş ‘çöküş’ müthiş korkunun ürünüdür. Korktular ve dine döndüler. Önce sığındılar ve sonra silah yaptılar.”

Yazarımız bölüm yerine “sure” sözünü kullanmakla dikkatimizi Kuran’daki İbraniceden alıntı sözcüklere çekiyor.

10 Mart 2014 Silivri’den çıkış bildirisi Cumhuriyetten çıkışa karşı bir duruştan çok diklenmedir. Emekçi cumhuriyete girişi ise kitap boyunca okuduklarımız arasında bağlantılar kura kura ilerleyerek buluyoruz.  Tekrarlamalar ise çoğu kitabında vardır ve bir öğretmene uygundur.

Marxist materyalist bakış açısı ile tarihi bilimsel titizlikle çevirilerle bilim ile sanat ile donatarak araştırarak bize sunulmuş bu son kitap için emek veren bir ekip var. Deniz Hakan, Barış Zeren ve Okan İrtem’e katkıları için Yalçın hocamız gibi okurlarımız da teşekkür borçludur. Kitabın özellikle içindekiler kısmına ek olarak metin içi ekler için hazırlanmış ikinci bir içindekiler var. Kitap sonundaki indeks de aradığımız kelimeyi bulmada kolaylık sağlıyor.

Kitabı okurken çok hoşuma giden ve sayfa numaralarını kayıt ettiğim yerleri sizinle de paylaşmak istiyorum ve okurunun bol olmasını; Yalçın hocamızın dediği gibi “öksüz” bir kitap olmamasını diliyorum.

Üçüncü sure Kürtler: Quo Vadis?’in birinci bölümünde Öcalan’ın sola yaklaşık olduğu zamanlardan bu güne akepe’ye yaklaştığı zamana kadar olan süreçleri anlatıyor. Bu arada Kürtlerin, Vietnam Devrimi ve Türkiye devrimci gençlik hareketlerini örnek aldıkları görüşlerinden ikincisine pek katılmıyor. Sayfa 199: “Türkiye devrimci gençlik hareketinin büyük kahramanlar ve gençlik önderleri çıkarttığı doğrudur. Yalnız hem bir yol olamamış ve hem de kurumlar çıkaramamıştır. Kısa ömürlüdür ve sürekli parçalanmıştır. Güzel, ve devrimci gençlik, bir de, Türkiye İşçi Partisi ile mücadele ederek devrimcileşmişti; abarttılar ve zapt etmek istediler.”

Aynı surenin ikinci bölümünde (The End Of Games Oyunların Sonu mu) beni buruk gülüşlere gark eden bir paragraf var. İşte o sayfa 224’teki yaz-boz kısmından biraz alıntı yapmak istiyorum. Tabii keşke tüm sayfayı hatta kitabı okusanız diye de içimden geçirmekteyim. “Bizde mi, Yavuz Selim ile başlarsak,1516, dört yüz yıllık bir düzen vardı ve emperyalizm, yerine sadece bir yaz-boz tahtası getirdi, şimdi bir daha yazmaya ihtiyaçları var ama zorlanıyorlar. Yalnız biz sadece ‘bakar’ oldukça ve seyirci kaldıkça, mutlak yazarlar. Tahtayı değil de beyinlerimizi silmekten hiç utanmıyoruz. ... ‘ayı’ değil belki de ‘camız’ olmayı seçiyoruz. …Camızlar burada dört yüz yıl birlikte yaşadığımızı hiç hatırlamazlar.” Hocamız gerçekten müthiş bir dille kızgınlığını haykırmış. Katılmamak elde değil ama ben biliyorum ki yine de halkımıza değil onları sürüleştirenleredir sınıf öfkesi… Çünkü bir vesile ile Nazım’ın şiirlerinden en sevdiği şiirin Benerci’den bir bölüm olduğunu biliyorum ve zaten kitabın 21. sayfasında yer alıyor:

“…Delikanlım!

Senin kafanın içi

Yıldızlı karanlıklar

kadar

güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.

Yıldızlar ve senin kafan

Kâinatın en mükemmel şeyidir.”

3. surenin Türk Savaşlarında Kürtler, 3 bölümünde birinci dünya savaşı sonunda icat edilen “manda” sözcüğünü feodalite dönemindeki “vassal”a benzetiyor ve devamında “tampon devlet” ve stratejik ortak sözlerini de benzeştiriyor. İkinci dünya savaşında Almanya’ya savaş açmak ve Kore’ye asker göndermek stratejik ortak olma gereğidir diyor ve “Küçük Amerika olmak, ‘manda’ ya da ‘tampon’ olmayı istemektir” diye ekliyor.

Yalçın hoca çalışma sisteminden söz ederken kart sistemi kullandığını belirtiyor. Uzun açıklamalı notlarını kartlara yazıyor. Bilimsel bir çalışmada makul sayıda veri biriktirmekten sonra sıra olaylar arasında bağ kurmaya geliyor. İşte bu çalışmalarında hep “Eğer dünya çok eğriyse, çubuğu hep tersine bükmek çok doğrudur” (s: 225) düşüncesi var.

Tarihçi titizliği ile iz sürerken Yüzbaşı Averyanov’un tarihsel sunumlarından oluşan bir kitaba rastlanması, kitabın Rusça baskısını Barış Zeren’in bulup Çıkış için çevirmesi, bunların ötesinde kitaptaki bilgilerin test edilerek bize sunulması belki de bu kitaba giren en önemli bölümlerdendir. İşte bu bölümde hocamızın vardığı sonuç şudur; özetle ifade etmiş: “… Türk Devletleri çöküş pozisyonuna girince iki çare buluyorlar ve iki sığınakları var, demek istiyorum. Bir, Kürtleri harekete geçiriyorlar…. İki aşırı dinselliği canlandırıyorlar ya da aşırı cinselliğe batıyorlar ve bunu da görüyoruz. ….Tekrar ve özetliyorum, savaş alanına Kürtler sokuluyorsa ve yobazizm yükseltiliyorsa, ‘batmak üzereyiz’ demektir.”

Türkiye’de Aydınlar Var adlı beşinci surede ilerlerken “Caligula Tarifinde Bir Yaratık (dördüncü bölüm) hocamızın emperyalizm ve tekeliyet açıklaması çok değerlidir. Sayfa 347’den alıntı yapıyorum: “Tekeliyet ve emperyalizm, ikiyüzdür; tekeliyet iktidarın parsellenme halidir ve modern zamanlarda Orta Çağın feodallerine benzetebiliyoruz. Emperyalizm ise devletleri şeklen almadan, işgal etmeden, devlet gücünün yayılmasıdır, alan genişlemesi de denebilir. Artık parlamentolar sadece dekordurlar….”

Artık sonlara doğru gelmekteyiz. Caligula’dan yararlanarak yazdığı bölümdeyim. 15. maddede kalakalıyorum. Benim de hakkında şiir (Dans) yazdığım bir konuyu benzer duygularla sanatsal işleyişine hayran olmamak elde değil. Uzun bir paragraf olan 15. maddeyi elinde kitap olanlar hemen sayfa 354-355’i açıp okuyabilir. Kısaca atlayarak paylaşıyorum: “Dansların en yükseği İspanyol Flamenko olmalı… İnsanın insana tutkusunun, insanı gerilmiş yaya döndürmesini görüyorum…. Kollar bazen mızrak ve bazen füze oluyorlar ve kadın ile erkek öylesine sevgi doludur ki birbirlerine kıyamıyorlar. Kıyamamak, şiddetli aşk halidir ve öyleyse, her Flamenko, bir isyan birikimi oluyor; biriktiriyorlar ve daha büyük patlamaya hazırlanıyorlar. Ve İspanyol danslarını, depo edilmiş isyan olarak görüyorum.”

Evet, ben de aynen öyle görüp duyuyorum Yalçın hocam ve izninizle kısa bir parça ile “Dans”tan alıntı yapıyorum:

“Kabarır eteklerimden öfkem, bedenim susmayan şarkı.



Başı döner dünyamın, dansımdan isyan doğar

Çarpar adımlarım yere, acır geçmişim

……

Anayım ana dilde ağlarım, ak düşer, yaş düşer

Düşmez başım, bakışımdan kabarır dalgalar”



Sırada 32. madde var. Sezar ve Brütüs üzerinden cumhuriyetin tükenmişliğine değinerek, “… bu nedenle yıkan da kurtarmak isteyen de yok olmaktadır. Yerlerini tarihin döküntüleri dolduruyorlar; ders’i burada arıyoruz.”

Okurla paylaşmak istediğim son kısma geldik. Sayfa 361 madde 47deyiz:  “Montesquieu’nün Görkem ve Çöküş çalışmasını ‘okursak’, ne kadar materialist bir bakışı olduğunu da hemen görüyoruz; çok çarpıcıdır. Roma halkını analiz ediyor, a) tribünlerde seyrettikleri ile vahşileştiklerini…..böylece bütün halkların en bayağısı ve alçağı olduklarını ……” kısmını okurken aklıma vahşet videolarını kanlı cinayetli televizyon haberlerini bol bol izlettikleri geliveriyor. Ve böylece biz de hocamızın şu çıkarsaması ile benzeşen bir yapıya iteklenmiş oluyoruz:  “Roma halkı, ‘pleb’ diyoruz, artık en kötü imparatordan dahi rahatsız olmamaktadır. Roma’da ‘iyi’ ve ‘kötü’ imparator farkı ortadan kalkmıştır; demek ki, sürü yaratılmışsa, tiran veya despota şaşmıyoruz.” 

Benim gördüğüm Yalçın Küçük bir savaşçıdır. Alanı, kin gütmüyorum deyip terk etmemiştir. Ne mutlu ki okuduğum, çöküş sırası ve sonrası çöküntü üzerinde tepinenler dahil rol alanların yakasını bırakmama konusunda sert bir kitaptır.





Yalçın Küçük, Çıkış, Tekin Yayınları, Ocak 2015, 375 sayfa
berfin bahar dergisinde nisan 2015 te yayınlanmıştır.