ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

MERHABA KONUK ,

SAYFAMA HOŞ GELDİNİZ.


ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

17 Ocak 2021 Pazar

KOPAK


 

Kopak

Fotoğraf çekmeyi, hem doğa ve insanlarla birlikte olmak, hem de değişik yerler görmek açısından çok güzel bir uğraş olarak gördüm… Yine de fotoğraf çekmek benim için amatör bir heves olarak kaldı.  Birkaç fotoğraf grubu ile bazen de doğa yürüyüşçüleriyle çıktığım gezilerde hep fotoğraf çektim. Zamanla çekim konularımı kümeleştirdim. Merdivenler, kapılar, ahşap dokular ve makro detaylar da çektim. Yazdığım şiirlerle çektiğim fotoğrafları besledim. Fotoğraf çeken dostlar edindim. Muhteşem güçlü fotoğraf makineleriyle profesyonelliğe varan çekimler yapan arkadaşlarımın eserlerine hayran kaldım. Karma sergilerde yer alan fotoğraflarımla gururlandım.
Gidilen kırsal bölgelerde karşımıza çıkan yerli halktan kişilerle merhabalaşıp portre çekimi izni alıyorduk. Kimi yerlerde artık fotoğrafçılara poz vermek meslek olmuştu. Ben yine de oranın yerlisi kişilerle kısa da olsa bir sohbet edebilirsek seviniyordum. Tabii bu gezilerin çevreyi tanıma, öğrenme ve en önemlisi doğa ile iç içe yaşayanlara özgü bilgeliklerin farkına varma gibi katkıları da oluyordu.
Sonunda bu serüvende tanıdığım Mahmut beni imrendiren fotoğrafçılık öykülerini anlatmaya başlayınca içimde kıpırtılar başladı. Yıllar önce Türsab dergi için Akşehir’e Nasrettin Hoca Derneği başkanının çağrılısı olarak gittiğinde Mahmut’un yaşadıkları ve çektiği fotoğraflar hâlâ aklımda… Bana uzun uzun bahsettiklerini size de anlatmak isterim. Mahmut söylesin dinleyelim:

“Akşehir Belediye başkan yardımcısı Ahmet arkadaşımdı. 2-3 gün boyunca Akşehir’in her tarafını fotoğrafladım. El sanatları, eski evleri, tarihi eserleri ve Nasrettin Hoca mezarını… Bir gün Ahmet: Gel seni Eber gölüne götüreyim hem yüzen adaları çekersin hem de balık tutarız dedi. Yüzen adalar bana çok ilginç geldiği için atladık gittik. Bir de ne göreyim Eber gölü kıyısında Roman aileler sazlardan kendilerine kalacak yerler yapmışlar ve gölden çıkardıkları bir bitki ile sepet örüyorlar. Sazlardan değil de gölden çıkan ince bir bitki var onunla örüyorlar.
Eber gölü Afyon Seka tesislerinin atıkları ile yıllarca zehirlendi ve kamışlıklar tabandan zamanla kopuyor ve rüzgârın etkisiyle bütün kopaklar bir şekilde yüzüyorlar.
Göl tabanı zamanla çürüyor ve kamışlıklar dipten kopuyor o nedenle kopak deniyor onlara… Bazı kopaklara balıkçılar barakalar yapmışlar.
Fotoğraf için inanılmaz bir ortamdı. Neyse Ahmet ve tanıdığı balıkçı ile sandalla yüzen adalara gittik su kuşları ve yüzen adacıkların fotoğraflarını çektim. Dönüşte Roman vatandaşların başı olan kişi ile tanıştık ama adamcağız huysuz aksi fakat çevresindekiler çay ikram ettiler. Ben de onlara: Önümüzdeki hafta Nasrettin Hoca festivali var Gelin Akşehir’de size bir stant kuralım sepetlerinizi filan satarsınız, dedim.
Bu arada çocuklar göl kıyısında su yılanları v.s ile oynuyorlar ama sefalet diz boyu idi.
Neyse ben yine de hem teklifimi yaptım hem de ben İstanbul vosvos Kulübü kurucusuyum festivalde buraya 50 araba ile gelip kamp kuracağız dedim Adam umursamaz bir halde bizi yolcu etti.
Gecenin ilerleyen saatlerinde Romanların başı Şerif beni barakasına çağırdı ve 3 tane çek uzatarak (toplam bedeli 5bin lira): Dayım bunlar benim işime yaramıyor al bunları sen bu kadar adam gezdiriyorsun lazım olur, dedi.
Şerif tekrarladı: Al bu çekleri benim işime yaramıyor bu kadar adam gezdiriyorsun sana lazım dedi. Şaşırmıştık. Böyle bir güzelliği öz kardeşlerimden en yakınlarımdan görmemiştim. Teşekkür ettik. Onlar da festival esnasında 150 civarında sepet satmışlardı. Sabah vosvoslarla birlikte ayrılırken bütün arabalara birer tane minik sepetçik hediye ettiler.
Ayrılırken Şerif: Dayım bak kızımın sonbaharda düğünü var sizi Salihli/Urganlı’ya davet ediyoruz mutlaka gelin, dedi.
İstanbul’a döndükten sonra düğün tarihi yaklaşırken vosvos Kulüpte karar verdik üç araba Salihli Urganlı’ya gittik düğün hediyelerimizle birlikte. Aman Allah’ım bize bir ilgi bir izzet bir ikram. Nefis bir roman düğünü yaşadık ve İstanbul’a döndük. Şu an hâlâ Şerif’le telefonlaşırız. Şerif artık Çanakkale Çan da yaşıyor.”