Soluk
Kapıdan girer girmez büyük bir boy aynası var. Kendisini karşılıyor gibi oluyor insan. Odalara hiç girmedim. Doğruca salona geçtim. Koltuklar krem rengi. Mobilyaların kahverengisiyle uyumlu. Ne işim var burada? Keşke o gazete ilanına kulak asmasaydım. Genç yaşta bakıcılık yapmak için deli olmalıyım. Üstelik bir yaşlıya bakmak… Ev sahibi kibarca oturmamı söylediğinde çoktan pişman olmuştum. Adamın bana tepeden tırnağa baktığını hissettim. Derli toplu giyinmiş cıvıl cıvıl bir genç hanım izlenimi verdiğimi umuyorum. Aklı havada bulsa da ne zaman başlayabilirsiniz demese diye umarken gözüm sehpadaki bardağa takıldı. Ruj izi çok belirgin olmasa belki o kadar dikkatimi çekmezdi. Adam sakin bir şekilde konuşmaya başladı.
“Ben yalnız yaşıyorum ve iş nedeniyle gün boyu evde olamıyorum. Annemin sağlığı uzun süren tedavilere cevap vermemesi nedeniyle gün geçtikçe kötüleşiyor. İlaçlarını vermek sohbet etmek ve tuvalete götürmek için bir yardımcıya ihtiyacı var.”
oturduğum yerde biraz kıpırdandım.
“Anlıyorum…”
“Ücret konusunu ilanda belirtmedim ama sanırım sizin beklentinize cevap verebilir.”
“Aslında ben pek bakıcılık işinde deneyimli değilim…” diyecek oldum ama adam gözünü benden ayırmadan devam etti.
“Ulaşım ile ilgili masrafınızı da ayrıca ödeme yoluna gidebiliriz yeter ki ben evden çıkmadan gelmiş olun.”
“Kendisiyle tanışsak… Belki… ne bileyim hoşlanmadığı birisiyle bütün günü geçirmek zor gelebilir…”
Hiçbir engel tanımayan bu kabul edişler sonunda ertesi günü işe başlamak üzere evden çıkmadan önce yaşlı hanımefendiyle kısa bir tanışma için arka odaya gittik. Yatağının kenarında ilaç kutuları, kolonya, bir vazoda şebboylar… Uykulu bir sesle selamladı beni. Grileşmiş saçları başına yapışmış, günler önce toplanmış topuzu eski kemik firketelerle tutturulmuştu.
Hiç itirazsız kabullendi beni hanımefendi. Öyle hırçın ve aksi biri değil. İşim kolay olacak diye içimi ferahlattım. Birlikte ölüm gelene kadar sürecek bir dostluk kurmamız çok sürmedi. Bana “kızım” diye sesleniyordu. Gün geçtikçe ışıltısı azalan gözlerinde çaresizlik büyüyordu.
Çalışmaya başlayalı üç ay olmuştu. O sabah geldiğimde kapıda beni karşılayan aynaya baktım yine. Ama ev sahibi beyin telefonla konuştuğunu duyuyor, kendisini göremiyordum.
“Evet, abi sen ilk uçakla gel istersen. Biz cenazeyi bekletiriz. ….Eyüp’deki kilisede olacak evet.”
Daha fazlasını dinlemeden hanımefendinin odasına koştum. Yatak boştu.
Her gün vazoya yeni bir demet çiçek getirmemi isterdi. Eski çiçekleri alıp yeni getirdiklerimi koymak için mutfağa gittim. Sonra odasına döndüm. Her sabah okumamı istediği gazeteler birikmişti. Onları da topladım. Beyefendi ile vedalaşma zamanıydı. Evden çıkıp kaldırımlarda yürümeye başladığımda mağazaların tabelalarını, gözüme ilişen bütün yazıları istemsiz olarak içimden okurken adımlarım hızlanmaya başladı.
Günün Menüsü
Son Çıkanlar
Durak Cafe
Tünel Birahanesi
Eleman Aranıyor…