ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

MERHABA KONUK ,

SAYFAMA HOŞ GELDİNİZ.


ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

13 Temmuz 2021 Salı

Yaz Okulu 2

 Yaz Okulu 2

 

Elden Ele Oyunu

 

Saha dediğimde herkesin gözü önünde farklı bir görüntü canlanır. Yemyeşil bir çim futbol sahası, yapay çim sahası, belki de kelimenin daha farklı kullanılışları gelir akla... Çalışma alanı, iş sahası, saha çalışması gibi... Benim anlatacağım konuda her iki anlam da var. Yaz Okulu bir saha çalışmasıdır. Konumuzun geçtiği yer de bir saha; tozlu topraklı mahalle arası bir top sahası.  Yaz sıcağında serinleyecek gölgesi olmayan bir sahadayız.

 

Çevre konulu resim yarışmamızı bugün sonuçlandırıyoruz. Bu projemizi yarışma sonuçlarını açıklayarak bir sergi ile sonlandırmayı uygun gördük. Öğrencilerimize hediyeler vereceğimiz etkinliğimizi mahallenin top sahasında düzenledik. Başlarında dernekten arkadaşların olduğu öğrenci grupları toprak sahaya geliyor. İkişerli sıralar halinde yerlerini almalarını bekliyoruz. Tahta panolara resimleri asma görevini bitiren arkadaşlar top sahası kenarındaki küçük bir odacıkta genel merkezden gelen Meriç Hanım ile söyleşiyorlar. Güneşin altında bekleşen yönetim kurulundan arkadaşlar da var. Sunay Hanım geniş kenarlı şapkasıyla korunmaya çalışıyor. Şık ve modern görüntüsü varoştaki bu tozlu toprak saha ile bir tezat oluşturuyor. 

Hepimiz ilk kez bu pilot bölgede öğrencilere ve ulaşabildiğimiz velilere bilgi iletip genel kültürlerine katkıda bulunmak için çalışıyoruz. Acemi yıllarımızdayız ama çok hevesliyiz.

Alana gelen öğrenciler tamamlanınca çevre komisyonu başkanımız bir konuşma ile etkinliği başlatıyor. Ağaçların önemini anlatırken: “Şu koca top sahasında güneşin altındayız. Kenarda birkaç ağaç olsa gölgelerinde ne güzel serinlerdik. Hele meyvesi olan ağaçlar olsa bir güzel toplar yerdik. Peki, sayıları çok fazla olsa o zaman ne diyoruz?” Çocuklar “Ormaaan!” diye bağırıyor.  

Temiz hava ve temiz su kaynaklarına olan gereksinmemizi belirtirken: “Bazı şeylerin değerini bilmeliyiz; derin bir nefes alın bakalım. Ohh! Gördünüz mü, temiz bir hava soluyoruz. Denizden gelen yiyeceğimiz nedir?” “Balııık” “Eğer denizleri kirletirsek balıklar da orada yaşayamaz.” 

Sokaklarımızı ve okulumuzu evlerimiz gibi temiz tutmamızın önemini vurguluyor: “Açıkta bırakılan çöplere konan sinekler hastalık yayabilir. Temizlik o nedenle önemli.” Çöplerin geri dönüştürülmesine de kısaca değiniyor: “Plastik cam teneke ve kâğıt türlerini ayrı ayrı biriktirmekle onları toplayıp yeniden kullanıma sokmak mümkün olacak. Böylece kaynaklarımızı korumuş olacağız,” diyor.

Bu sırada bizler öğrencilerin sessizliğini sağlayarak dinlemeleri için çırpınıyoruz. Saha kenarındaki yabancılar burada ne olduğunu soruyor. Öğrencilerimiz de heyecanla “çevreciler geldi, çevreciler geldi,” diye bizleri gösteriyor. Meriç Hanımın yüzünde belirgin bir tebessüm var. Genel merkezden konuk olarak geldiği için şube üyeleri olarak onun her şeyin kusursuz bir şekilde yürüdüğünü görmesini istiyoruz.

Resim yarışmasında başarılı olan öğrencilere ödül olarak kitaplar verdikten sonra sıra tüm öğrencilere dağıtılacak hediyelere geliyor. Çeşitli oyuncak ve yapbozlardan oluşan bu hediyeleri kargaşa olmadan nasıl dağıtacağımızı düşünüyorum. Gözümün önüne kamyonlardan atılan yiyecekleri kapmaya çalışan kalabalıklar geliyor. Dağıtılan yardım malzemeleri nasıl dökülüp saçılarak ziyan oluyorlar, paylaşmak yerine kapışıp el koyuyorlar. Böyle bir itiş kakışı önlemenin bir yolu olmalı... O sırada Meral Hanımın parlak fikrini uygulamaya karar veriyoruz. Elden ele oyunu!

Öğrencilerin önce tek sıra ve yan yana şekilde dizilmelerini sağlıyoruz. Başlarına ise elindeki oyuncak torbasını tutan birer arkadaşımız geçiyor. Aynı anda sıra başından itibaren sağdan aldığını soldakilere verme şeklinde en son öğrenciye kadar oyuncak ulaşıyor. Yandaki öğrenciden gelen oyuncağa alıcı gözle bakmaya çalışıp, gözünü ondan alamazken diğer arkadaşına uzatması ve tam o sırada bir yenisinin tekrar ona uzatılmasını izlemek gerçekten çok hoş oluyor. Al ver al ver şeklinde başarılı bir uygulama ile bütün öğrencilere oyuncakları ulaştırabileceğimize sevinirken birden bir anlık bir duraksama oluyor. Kısa bir gecikme anı yaşıyoruz. Elden ele al ver kesintiye uğrayınca öğrenciler elinde torba olan öğretmene doğru atılıyorlar. O andan sonra artık tekrar eski düzenle dağıtım yapamıyoruz. Torbadakilerin bir kısmı yerlere saçılıyor; bir kısmı kopup dökülüyor; bir kısmı oyuncağa kavuşabiliyor ama kargaşada işe yaramaz hale geliyor.

Meral Hanımın bu durum için tasarlanmış bir planı bulunmuyor. Öğrencilerin yatıştırılması ile etkinlik sonlanıyor. Birkaç grup fotoğrafı çekiliyor ve dağılıyorlar.

Saha kenarındaki odaya Meriç Hanımın yanına gidiyorum. “Kusura bakmayın daha bu bölgede yeni çalışmaya başladık. Öğrencileri istediğimiz düzeye getiremedik,” diyorum.

“Ne demek, ne demek efendim, bu yaşta ÇEVRECİ kelimesini bilmeleri bile bir şeydir. Ben çok memnunum, emeklerinize sağlık,” diyor.

Şaşırıyorum. O olgun ve bilge  duruşlu hanımefendinin mutlu tebessümü bana daha kanaatkâr olmayı öğretiyor. Ufacık bir değişimden geleceğe dönük koskoca bir direnişin de doğabileceğini o zaman kavrayamasam da yıllar sonra o şehirde parktaki ağaçları kesmeyin diye başlayan bir direnişe tanık oluyoruz.

Daha sonraki dönemlerde Meriç Hanımı göremesem de uygulamakta olduğu projesini duyuyorum. Söylev’in teatral bir sunumunu  Anadolu’da  il il dolaşarak sergiliyorlar. Yıllar geçiyor... Yolda karşılaşıyoruz. Hep dimdik yürüyor. Hep yüzünde aynı tebessüm. Yakınlarda katılacağı bir etkinlikten söz ediyor. Meral Hanımın kulaklarını çınlatıyoruz. Çocuklar için “oyun ile eğitim” çalışmalarını ve pratikteki ışık saçan diğer yöntemlerini yıllardır nasıl geliştirdiğinden bahsediyoruz. Siz neler yapıyorsunuz diye soruyor bana. Yazıyorum diyorum.

 Evin Okçuoğlu