ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

MERHABA KONUK ,

SAYFAMA HOŞ GELDİNİZ.


ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

4 Kasım 2008 Salı

Devrim teorisi ve Devrim Kaçkınları

Marksizm-Leninizm bir bütündür. Lenin’in katkıları Marksı eleştirel olarak inceleyip anladıklarından yola çıkarak, katkılarına temel teşkil eden noktaların eksiklik olduğunu dile getirmeden, kendine pay çıkarmadan yapılmış katkılardır ve Marksizm, Marksizm-Leninizm olarak yerleşmiştir.
Ve "biz marksistler" diye başlayan her sözün, gerçek anlamda Marksizmi içermesi Marksizm-Leninizm olarak ele alınması ile mümkündür.
Marksizmden Lenin’i ayırmanın dibinde yatan öznel niyetler, Marksizmi çok daha kolay masaya yatırıp, kesip biçmek içindir.
Yıllardır hep aynı terane olduğu için ve önceleri, bu teraneler ile dönekliğe bir felsefi anlam kazandırmak isteyenleri eleştirdiğimizde, konu hakaret noktasına getirilir ve gruptan atmalara kadar vardırılırdı. Şimdi durum değişti, eleştiren olsa da bu tartışmalara çekmek daha uygun hale getirildi. Çünkü yapılmak istenen açıktır, diyalektiğin de içini boşaltmak ki, onu aytaç bey becermeye çalışıyor, ikincisi Lenin’in yerine ya devrimciliğinden kuşku duyulmayan, Lenin’in de duymadığı ama eksiklikleri ile kimi tutarsızlıkları ile oportünistlere saldırı zemini hazırlayanlarla, Marksizmi bilerek tahrif edenleri Lenin’in yerine koymak ve dolayısıyla Marksizmle çok daha kolay uğraşmak, onu çok daha kolay içini boşaltarak tekelci düzenin sınırları içersinde kullanılabilecek kısmı ile oyalanmak, oyalatmak. Ayrıca da bu hakkı yine Marksizmden almak çok şeytanca.
Bunlara, bu girişimlere verilecek tek yanıt vardır ve o da şudur, üstelik tekrarı olacaktır, marksı da, Lenin’i de eleştirmek gerekiyorsa, Marksizm-Leninizmin içinde kalan, hala devrim için yürekleri hareket halinde olan Marksist-Leninistler yeniyi oluşturmak için eleştirme hakkına sahiptir. Marksizm-Leninizmi dışından eleştirenlerin yapıcı bir niyeti olmadığı gibi hakkı da yoktur. Ve yeni üretilecekse Marksizmde kalan devrimciler üretecektir.
hem Marksizm Leninizme inancı kaybedip, hem buna çeşitli kılıflar hazırlamak, hem de bu inançsızlığa felsefi tabanlar yaratmaya çalışmak, dahası yine marksı kullanarak, bu inançsızlığın, bu marksizmden vaz geçmenin,onların deyimi ile uzaklaşmanın, diyalektik bir davranış olduğunu kabul ettirmek, Kautskyi bile sollayan, bilerek Marksizmi tahrif etmekten başka bir şey değildir.
Öncelikle ulusalcı komünist deyimi literatürde yoktur. Daha önce muhteşem beyin ifade ettiği vatansız komünistler deyimi de olmadığı gibi yoktur. Bu terimler, Marksizmin içini boşaltma çabasında olan ve bunu görevli olarak yapan kişilerin, hatta kurumların zorlama ifadelerinden başka bir şey değildir.
Ne demek ulusalcı komünist, ve SİP-TKP ile sınırlı değilse bu dinamiğe işaret neresini göstermektedir. Burada aslında gösterilebilecek bir yer yoktur. Asıl amaç bu zorlama ifadelerle öcü yaratarak Marksizmi çözme dinamiğinin tabanını genişletme çabasıdır.
Ulusalcı söylemleri bangır bangır Perinçek’in partisi dile getirmekte ve programı da bunu içermekte ve çok yakın zamanda da milli hükümet çözümünü öne çıkartmaktadır. Bu tamamen kapitalist sınır içersinde olan kendilerine göre demokratik olan ve muhtemelen kendi somut durumu somut tahlilleri noktasından yükselen bir politik manevranın tezahürüdür.
Ve dikkat ediniz lütfen, bu progarm etrafındaki ulusalcı görüşlere karşı çıkanlar da, hem de hepsinin ortak noktası olarak, burjuva devletin sınırları içersindeki bir demokrasiden söz etmektedir.
Asıl amacın altını bir kez daha çizmek istiyorum, asıl amaç bu ifadenin bir öcü olarak ısıtılması ve bu öcüye karşı oluşan noktalar üzerinden, ondan veba bulaşır gibi korku yaymak noktası üzerinden, Marksizmi tahrif edecek dinamiğin tabanını genişletmektir.
Açarsak değişik noktalardan birbirine eleştiri yöneltenleri ya da aralarında çelişki olanları bu nokta üzerinden yakınlaştırarak Marksizmi tahrif etme haklılığını pekiştirme çabasıdır da diyebiliriz.
Buna neden ihtiyaç duydukları açıktır ve oraya gelmeden önce bir noktaya daha değinmek istiyorum.ki bu önemlidir.
Bugünkü döneklerin özellikle üst düzeyde olması ve yine onların eliyle bunun kitleselleştirilmesi ve hala bu çabaların sürmesinin, daha önce devrimci olanların sürgit yapabileceği bir davranış şekli olacağını düşünmüyorum, hatta buna ihtimal bile vermiyorum.Aynı dinamik bugün, emperyalizmin bağıra bağıra ortaya koyduğu proje olan tüm ulus devletleri çözme pratiği ile bağlı olan, ayrıntısını geçiyorum, emperyalist yeniden paylaşım ve özellikle Ortadoğuyu kolay yönetilebilir, içinden kendisine uydu olabilecek emperyalist devletler tayin ederek, kent devletleri kurma, dolayısıyla var olan devletleri, kendi iç dinamiklerinin yapısına göre çeşitli gerekçelerle parçalama ve bu pratiği her coğrafya da parçalı bir ideolojik saldırı ile, sulandırma operasyonları ile destekleme çabası sürmektedir.
bu temelde kürt sorununa yaklaşımda da, dönekliği meşrulaştırmaya çalışanlarla, emperyalistlerin aynı doğrultuda hareket ettikleri ve aynı dinamikleri zorladıkları da görülmektedir.
Bunun sonucu elbetteki emperyalistlerin, tekelci kapitalistlerin yani kapitalizmin işine yarayacak, ömrünün uzamasını sağlayacak ama diğer tarafta ise işçi ve emekçilerin,ezilen,sömürülen halkın daha köle durumuna düşmesine,hatta ümmet olmasına neden olacaktır.ve bir taraftan da bunun dinamiği,bu yöndeki çözülmenin ideolojik planda da yapıldığı,pratiğinin de yerleştirildiği görülmektedir.
hal böyle olunca özellikle devrimden kaçmış, bunu kitleselleştirmeye çalışmış ve hatta bu dinamiği sürdürmek isteyenlerin neden bu konuda felsefe ürettiklerini anlamamızın kolaylaştığını görmeliyiz. Kendimize soracağımız sorularımızı bu temelde bilince çıkarıp asıl neyi yapmak istediklerinin sonucuna varabileceğimizi görebilmeliyiz.
ve ben geniş halk kitlelerinin, dünyanın ezici çoğunluğunu teşkil eden bu temeldeki insanlığın bir avuç bezirganın mutluluğu ve aşırı ve sapkın mutluluğu için köleliğe, açlığa, zulme mahkum edilmesine bile bile göz yuman, yummakla kalmayıp, şimdilik, ideolojik planda yardımcı olan, bu politikaları benimsetmeye çalışanların, değil şimdi, önceden de devrimci, sosyalist, komünist olması mümkün değildir diyorum.
Olsa olsa dün de bugün olduğu gibi Marksizmi tahrif etmek için ve topyekün devrim kapısından döndürmek için görevlendirilmiş kişiler olduğunu düşünüyorum. O nedenle söylediğim iki şeyi yinelemek istiyorum.
Birincisi "bugün hangi noktada iseler, dün de o noktadadırlar" diyorum.
İkinci olarak da,"devrim kapısından bir kez kaçanlar bir daha oraya dönmezler" diyorum.
Şimdi izin verirseniz devrimden dönüş noktası ile devrim kapısının açıldığı noktanın aynı olduğunu ve bu nedenle devrimden kaçanların bu kaçışlarını Marksizm içinde kalarak izah etmekte zorlanmadıkları üzerinde durmak istiyorum.
Sol gömlekliler, Lenin’in Kautsky için söylediği gibi "kafalarının içinde, ya da masalarında, Marksizmle ilgili hazırda beklettikleri çekmeceler taşımaktadırlar" buna rağmen ve işte bu olgu sayesinde Marksizmi tahrif etmekte ve Marksizm içinde kalmayı başarmakta usta olmuşlardır. Yakında bu ustalıklarını geliştirmek üzere, aslında devrimin dönüşüm olduğunu, dolayısıyla sürekli dönüşümün devrimcilik olması hasebiyle de bu dönekliğe, devrimden kaçmaya devrimci bir ton vermeyi de öne sürerlerse şaşırmamalıyız.
Ama hepsi Marksizmi tahrif etme, devrimden kaçış noktalarına süreklilik kazandırma ve bunu benimsenebilir bir politika haline getirme çabasıdır.
Devrimci devrimin ansızın çıkageldiğini bilecek kadar tetikte, tüm güzelliklerin, iyiliklerin kapısını açacağını bilecek kadar da hayali geniş, iyimserliği tam olan kişidir.
bu noktadan hareketle tarihin dönüşüm noktalarında, bu tetikte bekleyen hayali geniş kişiler, üzerine düşeni yapmış ve bu hayali gerçekleştirmek için işe koyulmuştur. Başaramadıysa devrimden kaçtığı için değil kendi gücünün zayıflığı ya da kartı tarafın gücünün yüksekliği nedeniyle olabilir. Bu nedenle bunu hiçbir zaman kalıcı bir nesnellik olarak kabul etmemiş ve bu başarısızlık nedeniyle davadan uzaklaşmamış, bu devrim olacak gibi değil deyip vazgeçmemiş mücadeleye daha fazla güç toplamak, hüner kazanmak üzere devam etmiştir. Şimdi de bu devrime, iktidarı alacaklarına hiç inanmamış devrim kaçkınları bunu kalıcı bir nesnellik haline getirme çabaları tutmayınca, devrimden kaçışlarını aklayarak yeniden aynı kaçkınlığı yapmaya zemin hazırlamaktadırlar.
Devrim teorisi Marks’ta şöyledir, bunu hepimiz biliyoruz. Bir tarafta üretim biçimi var. Diğer tarafta da üretici güçler var. Marks, bu dinamiğin kendisinden önce de olduğunu söyler
Üretim biçimi, üretim ilişkilerini içeriyor. Bu noktayı bir yatay düzlem olarak, yerleşik düzlem olarak ele alabiliriz.
Diğer taraftaki üretici güçleri de, emekçiler ve üretim araçları yani teknoloji olarak başka bir nokta sayabiliriz.
İşte Marks’ın devrim teorisinin özü budur. Emekçilerin nitel ve nicel olarak gelişmesi ve aynı zamanda da teknolojinin gelişmişlik derecesi üretim biçimini kendine uygun hale getiriyor.
İfadesi de şöyle; üretim ilişkileri, üretici güçlerin gelişmesini engellerse üretici güçlerin gelişimine uygun olarak dönüşüm gerçekleşir.
Üretim biçimlerinin de öyle milyonlarca olduğunu düşünmemek gerekiyor, biri sürmekte olan egemen üretim biçimi, diğeri de gelmekte olan.
Egemen olan üretim biçimini yatay bir düzlem olarak ele almıştık. Diğer taraftakileri yani emekçileri ve teknolojiyi de, bu düzlemle çatışma halinde olan noktalar ya da ona doğru bir ok gibi ilerleyen doğrular olarak kabul edebiliriz.
Yani egemen üretim biçimi, emekçilerin ve teknolojinin gelişimine düzlemsel olarak set çektiği ve iki doğrunun da bu seti ya da düzlemi parçalamak ve gedik açmak üzere hareket halinde olduğu anlaşılmaktadır.
İşte mesele burada başlıyor. Bu düzlem bu iki doğru tarafından parçalanacak bir durum ihtiva ediyorsa, egemen olan üretim biçimi yeni bir üretim biçimine dönüşebilir. Ve bu dönüşüm bir devrim oluyor.
Yok, bu iki doğru olarak hareket eden ve düzlemi sıkıştıran oklar, bu düzleme çarptığı noktada, düzlem esnek bir yapıda ise, bu doğruların çatışmasını lokalize edebilecek durumda ise dönüşüm olmaz ve iş tersine döner. Yani oklar vurduğu esnek düzlemden seker ve aksi yöne döner.
Diğer taraftan, bu iki doğru, ok olarak sadece düştüğü yeri yakar misali, yani bu düzlemi deldiği noktada bir değişiklik yaratsa bile egemen üretim biçimini değiştirememiş ama belki görece bir değişiklik yaratabilmiş olabilir.
Buradan çıkan sonuç şudur emekçilerin ve üretim araçlarının üretim biçimini değiştirebilecek kendi gücü olsa bile, üretim biçiminin bu gücü lokalize edebilecek, onun şiddetine dayanabilecek esnekliğe sahip ise bu gücün bir başarı kazanması ve üretim biçimini dönüştürmesi, devrimi gerçekleştirmesi mümkün olmuyor.
Öyleyse üretim biçiminin dönüştürülebilmesi için, egemen üretim biçiminin de diğer taraftaki gücün tersine bir güçsüzlüğü taşıması gerekmektedir.
İşte devrim teorisi Marksta budur. Ama bu açıklıkla anlatılmamıştır.
ve devrimden kaçış noktasının, burada kendini gösterdiği de açıktır ve bu açıklıktan hareketle devrimden kaçmak isteyenler, bu kaçışlarına Marksta kalarak bahane bulabilirler. Daha açıkçası bizzat Marksı bahane edebilirler. Ve işte katkı bu noktada Leninden gelmektedir. Lenin’in, yönetenlerin yönetememesi, yönetilenlerin eskisi gibi yönetilmek istememesi ve artan eylemliliğin kitleselleşmeye başlaması şeklinde ifadesini bulan devrimci durum tahlilini hepimiz bilmekteyiz.işte yine Leninle bağlı olan teori ile pratik arasındaki diyalektiği burada görüyoruz.
İşte Marksta yokmuş gibi görünen ama gerçek Marksistlerin görebileceği noktayı Lenin pratiğe çıkarmış ve teori ile pratiğin diyalektik bütünlüğünde önceliği teoriye vermekle beraber bir anlamda teoriyi sağlam bir pratiğe uygulamanın da önemini ortaya koymuştur.
İşte bu nedenledir ki Lenin’i Marks’tan ayırmaya devrimden dönenler çok heveslidirler. Çünkü tüm çarpıtmalarını, dönüşüm teorisinden sapmanın sürekli bir politika haline getirilmesini, yalnız bırakılan Marksizmi tahrif etmenin kolaylığı içersinde gerçekleştirmek istemektedirler.
Bu söylemlerinin bir adım sonrası şudur, işçi sınıfı tarihe karıştı, bitti, yok oldu dolayısıyla işçi sınıfının devrimci rolü kalmadı diyerek, yukarda değindiğimiz düzleme saldıran oklardan bir tanesini yok edip, diğerini ki, o da teknoloji oluyor ve devrimci rol ona bırakılıyor, dolayısıyla devrim, teknoloji eliyle, egemen sınıfın elinde olan bir üretim aracı olması hasebiyle de, kapitaliste kalıyor.
İşte bu günlerde en baba tescilli döneklerinden, en safdil döneklerine kadar hepsi kapitalistlere enternasyonalist olma ve eninde sonunda sosyalizmin gerekliliğine ikna olma noktasında olduklarını dile getirecek kadar kendilerine göre "Marksist" lakırdı etmektedirler.
İşte YDD savunucularının arasında devrim kapısından dönmüş eski komünistlerin olması bu noktaya dayanmaktadır.
O nedenle de, YDD’ci emperyalistler ne diyorsa aynısını sol tonda dile getiriyorlar. Bütün mesele budur.
Bu çabalarının altında da devrimden kaçanların yine yeniden devrimci rüzgarın kanatlarına binmek için gedik açmaya çalışmaları ve bu açtıkları gedikten itibaren, topladıkları devrimci potansiyeli devrim kapısından yine kitlesel olarak döndürme hevesleri yatmaktadır. Daha doğrusu çok önceden seçilmiş, görevli olduklarının saklanamaz hale gelmesi yatmaktadır.

Fikret Uzun