Devrimci, devrimin ansızın çıkageldiğini bilecek kadar tetikte, tümgüzelliklerin, iyiliklerin kapısını açacağını bilecek kadar da hayaligeniş, iyimserliği tam olan kişidir.Bu noktadan hareketle tarihin dönüşüm noktalarında, bu tetiktebekleyen hayali geniş kişiler, üzerine düşeni yapmış ve bu hayaligerçekleştirmek için işe koyulmuştur. Başaramadıysa devrimdenkaçtığıiçin değil, kendi gücünün zayıflığı ya da karşı tarafın gücününyüksekliği nedeniyle olabilir.Bu nedenle bunu hiçbir zaman kalıcı bir nesnellik olarak kabul etmemişve bu başarısızlık nedeniyle, davadan uzaklaşmamış, "bu devrimolacakgibi değil" deyip, vazgeçmemiş, mücadeleye daha fazla güç toplamak,hüner kazanmak üzere devam etmiştir.
Şimdi de, bu, devrime, iktidarı alacaklarına hiç inanmamış devrimkaçkınları, bunu kalıcı bir nesnellik haline getirme çabalarıtutmayınca, devrimden kaçışlarını aklayarak, yeniden aynıkaçkınlığıyapmaya zemin hazırlamaktadırlar.Devrim teorisi Marks'ta şöyledir, bunu hepimiz biliyoruz. Bir taraftaüretim biçimi var, diğer tarafta da üretici güçler var. Marks, budinamiğin kendisinden önce de olduğunu söyler.
Üretim biçimi, üretim ilişkilerini içeriyor. Diğer taraftaki üreticigüçleri de, emekçiler ve üretim araçları yani teknoloji olaraksayabiliriz.İşte Marks'ın devrim teorisinin özü budur. Emekçilerin nitel ve nicelolarak gelişmesi ve aynı zamanda da teknolojinin gelişmişlik derecesi,üretim biçimini kendine uygun hale getiriyor.Gelişimine set çeken ilişkileri değiştiriyor.İfadesi de şöyle; üretim ilişkileri, üretici güçlerin gelişmesiniengellerse, üretici güçlerin gelişimine uygun olarak dönüşümgerçekleşir.Üretim biçimlerinin de öyle sonsuz olduğunu düşünmemek gerekiyor, birisürmekte olan egemen üretim biçimi, diğeri de gelmekte olan. Hepsi bu.
Egemen olan üretim biçimine doğru, diğer taraftakiler yani emekçilerve de üretim araçları çatışma halinde olan noktalardır. Yani egemenüretim biçiminin, emekçilerin ve teknolojinin gelişimine düzlemselolarak set çektiği ve iki doğrunun da bu seti ya da düzlemi parçalamakve gedik açmak üzere hareket halinde olduğu anlaşılmaktadır. İştemesele burada başlıyor. Egemen üretim biçimi, bu iki gelişmekte olangüç tarafından parçalanacak bir durum ihtiva ediyorsa, egemen olanüretim biçimi yeni bir üretim biçimine dönüşebilir. Ve bu dönüşümbirdevrim oluyor.
Yok, bu iki hareket halindeki güçler, yani emekçiler ve üretimaraçları egemen üretim biçimi olan ilişkiler ağını sıkıştırırsa,ama çarptığınoktada, bir esneme söz konusu ise, bu güçlerle çatışmayı lokalizeedebilecek bir durum söz konusu ise, dönüşüm gerçekleşmez ve iştersine döner. Yani emekçilerin ve üretim araçlarının birlikteliğindenbu esnekliği aşabilecek bir gücün meydana gelmediği anlaşılır. Dahadoğrusu öyle algılanır. Devrim gerçekleşmediği gibi, dönüş noktasıaçılmış olur.Diğer taraftan, bu iki güç, gelişimi önündeki engelleri, sadecedüştüğü yeri yakar misali, üretim biçiminin bazı noktalarında birdeğişiklik yaratsa bile, egemen üretim biçimini değiştirememiş ama buegemenlik içinde kalmakla beraber, görece bir değişiklik yaratabilmişolabilir.Buradan çıkan sonuç şudur emekçilerin ve üretim araçlarının üretimbiçimini değiştirebilecek kendi gücü olsa bile, üretim biçimi bu gücülokalize edebilecek, onun şiddetine dayanabilecek esnekliğe sahip isebu gücün bir başarı kazanması ve üretim biçimini dönüştürmesi,devrimigerçekleştirmesi mümkün olmuyor.
Öyleyse üretim biçiminin dönüştürülebilmesi için, egemen üretimbiçiminin de, diğer taraftaki gücün tersine bir güçsüzlüğütaşımasıgerekmektedir. İşte devrim teorisi Marks'ta budur. Ama bu açıklıklaanlatılmamıştır. Ve devrimden kaçış noktasının, burada kendinigösterdiği de açıktır ve bu açıklıktan hareketle devrimden kaçmakisteyenler, bu kaçışlarına Marks'ta kalarak bahane bulabilirler. Dahaaçıkçası bizzat Marks'ı bahane edebilirler. Ve işte katkı bu noktadaLenin'den gelmektedir. Lenin'in,"yönetenlerin yönetememesi,yönetilenlerin eskisi gibi yönetilmek istememesi ve artan eylemliliğinkitleselleşmeye başlaması" şeklinde ifadesini bulan devrimci durumtahlilini hepimiz bilmekteyiz. İşte yine Lenin'le bağlı olan teori ilepratik arasındaki diyalektiği burada görüyoruz.Ve işte Marks'ta yokmuş gibi görünen ama gerçek Marksistleringörebileceği bu noktayı, Lenin pratiğe çıkarmış ve teori ile pratiğindiyalektik bütünlüğünde, önceliği teoriye vermekle beraber, biranlamda teoriyi sağlam bir pratiğe uygulamanın da önemini ortayakoymuştur.Bu nedenledir ki, Lenin'i Marks'tan ayırmaya, devrimden dönenler,dönmek isteyenler, çok heveslidirler. Çünkü tüm çarpıtmalarını,dönüşüm teorisinden sapmanın sürekli bir politika halinegetirilmesini, yalnız bırakılan Marksizmi tahrif etmenin kolaylığıiçersinde gerçekleştirmek istemektedirler.
Bu söylemlerinin bir adım sonrası şudur, işçi sınıfı tarihekarıştı,bitti, yok oldu dolayısıyla işçi sınıfının devrimci rolü kalmadıdiyerek, yukarda değindiğimiz üretim biçimine saldıran güçlerden birtanesini, işçi sınıfını, yok edip, diğerini ki, o da teknoloji oluyor,"bilişim teknolojisi" diyorlar, ve devrimci rol ona bırakılıyor,dolayısıyla devrim, teknoloji eliyle, teknolojinin egemen sınıfınelinde olan bir üretim aracı olması hasebiyle de, kapitalistekalıyor.
Sonra da ısrarla kapitalizmde kalmanın teorilerine geçithazırlayanlar, "ulusalcı komünistler" lafzıyla yeni abuk teorilericadedip, sözde burjuva ideolojisine karşı imiş gibi yapmaktadırlar.Bu ne yaman ikiyüzlülüktür. Ulusalcı komünistler lafzıylaMccarthycilik yapıp, ulusalcılığa, burjuva milliyetçiliğine geçitaçmak hem yaman bir çelişki, hem de şapka çıkartacak bir şeytaniçabadır.
Eğer gerçekten ulusalcılığın, milliyetçiliğin, Marksist anlamdakarşısında olmak istiyorlarsa; ulusal ve sömürgesel sorunla,sermayenin egemenliği, kapitalizmin devrilmesi ve proletaryadiktatörlüğü sorunu arasındaki organik bağın ortaya çıkarılmasıkonusunda teorisyenliklerini göstersinler..
O zaman söylemek zorunda kalacakları şudur: 2.enternasyonal dönemindebaşlayan, "ulusal sorunun kapitalizm çerçevesi içindeçözülebileceği",şeklinde ortaya çıkan görüşün yanlış olduğunu, yani kapitalistiktidaryıkılmadan, ulusların ve sömürgelerin kurtarılamayacağını, başkaifadeyle, tüm haklarına sahip olmayan uluslar ve sömürgeleremperyalizmin boyunduruğundan kurtulmaksızın, proletaryanın zaferininkalıcı olmadığını söylemek zorunda kalacaklardır.Peki, yerine Kautsky'i koyarak, ulusal sorunu en geniş biçimde formüleeden Lenin'i Marks'tan ayırmaya çalışanlar bunu dillendirebilirlermi? Dillendiremezler ve işte bunun için "ulusalcı komünist" lafzıile abukicatlarının arkasına saklanırlar.
Kapitalizm de hâlâ iş olduğunun, dolaylı da olsa, söylenmesi de,sosyalizmin artık kapitalizmin malı olduğunun söylenmesi de,dolayısıyla, Marksizmin kapitalizme uygun hale getirilmek üzere revizeedilmeye çalışılması da, işte bu noktadan hareketle, devrimci bir tonverilerek devrimden kaçış noktasını savunmanın maddi temelleriyaratılması içindir.
Sürekli olarak bu yönde teoriler icat etmek, sınıf bilinci içersindeolan her iki sistemin birbirinin karşıtı olma düşüncesinin, bu karşıtsistemlerin sınıf bilincinde birbirine yakınlaştırılması iledeğiştirilmesi çabasını içermektedir..İşte bu günlerde en baba tescilli döneklerinden, en safdil döneklerinekadar, hepsi kapitalistlerin enternasyonalist olma ve eninde sonundasosyalizmin gerekliliğine ikna olma, noktasında olduklarını dilegetirecek kadar kendilerine göre "Marksist" lakırdıetmektedirler.
YDD savunucularının arasında devrim kapısından dönmüş eskikomünistlerin olması bu noktaya dayanmaktadır. O nedenle de, YDD ciemperyalistler ne diyorsa, aynısını sol tonda dile getiriyorlar. Bütünmesele budur. Devrimden kaçanların yine yeniden devrimci rüzgarınkanatlarına binmek için gedik açmaya çalışmaları ve bu açtıklarıgedikten itibaren, topladıkları devrimci potansiyeli devrim kapısındanyine kitlesel olarak döndürme hevesleri yatmaktadır.
Fikret Uzun