POETİKA SÖYLEŞİLERİNE KATKI
Evin Okçuoğlu
Dergimizin şiir üzerine tartışmalarını okuyorum. Özgün ve
Mustafa ile başlayan bu sürece katkılarım olacak. Belki eserlerimizle erişeceğiz
belki de erişemeyeceğiz geleceğe… ama toplumcu gerçekçi bir birikimi, söz
işçiliğinde ustalaşma ile birleştirip, slogan atmayan ama duygu uyandıran
şiirlere erişmek için çabamız sürecek. Yalçın Küçük Hocamızın bana yazdığı bir
notta, bizim şairlerde umut ve direnç eksiktir. Sizin şiirde bunun var olduğunu
gördüm demesini bir motivasyon olarak alıyorum. Eleştirilmekten de korkmamak
gerek. Çünkü doğru eleştiriler bizi geliştirir.
İPEK BÖCEĞİNİN KOZASI
ŞİİR DEĞİLDİR, ŞİİR İPEKLİ KUMAŞTIR.
(Özdemir İnce Şiirde
Devrim, s: 223)
Şiir ile ilgili genel yazılar yazılıp durmakta. Herkes şiiri
kendisine göre tanımlamakta. Yazdıklarıyla “işte şiir böyle olur” demekte. Özdemir
İnce bize şiirin ham maddeyi işlemek demek olduğunu söylüyor. Dikkate alınması
gereken bir sözdür. Tabii ki işlerken düşüngümüz (ideoloji) birikimlerimiz
ipeğe şekil verendir.
ŞİİR BİR SESLENİŞTİR
Klâsizm romantizm gibi edebi akımlarından sonra modernizm ve
yapısöküm modasına uyarak şiirler de dil/sözcük sökümleri, dize kırmaları,
tirelerle yatık çizgilerle parantezlerle sökülüp dikilen anlam çoğaltmaları ya
da gizlemeleriyle bir bilmeceye dönüştürülerek yazılıp çizildi. Bunların sesli
okunması bile zor. Oysa şiir sesli okunmalıdır. Sözlü tanıklığın belirleyici
olduğu dönemlerin estetiğidir şiir. O nedenle ezberlenmesi kolay olsun diye bir
mantık akışına, uyağa, hatta nefesin bittiği yerde bir durağa ihtiyaç duyulur. Ritim
ya da iç müzik şiire ata kalıtıdır. Normal konuşmadan farklıdır. Bilmediğiniz
bir dilde bile olsa okunanın şiir olduğunu anlarsınız. Bir yerde susmak, birkaç
sözcük öbeğini birlikte okumak, şiiri, düzyazı gibi okumaktan ayırmaktadır.
Şair şiiri nasıl okunsun isterse dizelerini ona göre ayarlar. Dinleyende bu
yolla bir etki kurar, bu yolla şiirin içine çekiliriz. Çocuklukta dinlenen
masal tekerlemeleri gibi, dinlediğimiz ya da okuduğumuz maniler gibi uyaklı ya
da serbest yazılmış bile olsa iç müzikli, ritimli şiirler bizim atalardan kalma
birikimimizdir.
“Sanat bir büyü aracıydı, insanın doğaya üstünlük
sağlamasına, toplumsal ilişkilerin gelişmesine yarıyordu. Ne var ki, sanatın
başlangıcını yalnız bu özelliğiyle açıklamak yanlış olur. Ortaya çıkan her yeni
nitelik, kimi zaman oldukça karmaşık birtakım yeni ilişkilerin sonucudur.
Birtakım parlayan ışıldayan şeylerin (yalnız insanlar değil, hayvanlar için de)
çekiciliği ile ışığın dayanılmaz çekiciliğinin de payı olmuş olabilir sanatın
doğuşunda. Cinsel çekiciliğin-hayvanlarda parlak renkler, etkili kokular, göz
alıcı tüyler, insanlarda değerli taşlar, güzel giysiler, kandırıcı sözler ve
hareketler- başlatıcı bir etkisi olmuş olabilir. Doğadaki canlı ve cansız
varlıklardaki düzenli tekrar- yüreğin atışı, soluma, cinsel birleşme- birtakım
biçim özelliklerinin ve süreçlerin ritmik tekrarı ve bundan alınan tat ile
çalışma ritmi de önemli bir katkıda bulunmuş olabilir. Ritmik hareketler
çalışmaya yardım eder, çabayı düzenleştirir ve bireyle topluluk arasında bağ
kurar.” (Ernst Fischer, Sanatın
Gerekliliği s: 48-49)
RİTMİK OLAN AKILDA KALIR.
Sözlü edebiyat dönemlerinde nesilden nesle aktarılmayı
sağlayan da şiirlerin ezberlemesi kolay bir ritimde oluşmuş olmalarıdır.
Yeni ile eskinin bağını kurarken atılamayacaklardandır ritim.
İMGE OLMADAN ŞİİR OLUR MU?
Bence imgeler yardımıyla dile getirmek değil de imgelerle düşünme yoluyla yaratılmış
olan eser sanatsaldır.
İmgesiz şiir de olur, oyunsuz, şaşırmasız, yalvaçlığa
soyunmayan.
Buna en güzel örneklerden biri Jacques Prévert’in Bir Kuşun Resmini Yapmak İçin adlı şiiri
bence:
Önce bir kafes resmi
yaparsın
Kapısı açık bir kafes
Sonra kuş için
Bir şey çizersin içine
Sevimli bir şey
Yalın bir şey
Güzel bir şey
Yararlı bir şey
Sonra götürür bir ağaca
Asarsın bu resmi
Bir bahçede
Bir koruda
Ya da bir ormanda
Saklanır beklersin ağacın arkasında
Ses çıkarmaz
Kımıldamazsın
Kuş bazen çabuk gelir
Ama uzun yıllar bekleyebilir de
Karar vermezden önce
Yılmayacaksın
Bekleyeceksin
Yıllarca bekleyeceksin gerekirse
Resmin başarısıyla hiç ilişiği yoktur çünkü
Kuşun çabuk ya da yavaş gelmesinin
Geleceği olup da geldi mi kuş
Çıt çıkarma yok
Kafese girmesini beklersin
Girdi mi kafese fırçanla
Usulcacık kapısını kaparsın
Sonra kuşun bir tüyüne dokunayım demeden
Bütün kafes tellerini teker teker silersin
Yerine bir ağaç resmi yaparsın
Dallarının en güzeline kondurursun kuşu
Tabii ne yapraklarının yeşilini unutacaksın
Ne yellerin serinliğini
Ne de yaz sıcağındaki böcek seslerini
Otlar arasında.
Sonra beklersin ötsün diye kuş
Ötmezse kötü
Resim kötü demektir
Öterse iyi olduğunun resmidir
İmzanı atabilirsin artık
Bir tüy koparırsın usulca
Kuşun kadından
Ve yazarsın adını resmin bir köşesine.
Bu şiirde bir imge olmamakla birlikte bütünde anlamsal bir
şiirsellik var. Birkaç sözcüğün üstüne inşa edilmiş veya birkaç sözcüğe
hapsedilmiş bir imge yerine anlama yayılmış bir imgesellik söz konusu.
EDEBİYATTA POSTMODERNİZM VE YAPISÖKÜM HASARLARI
Her çağın şiirini incelerken o çağın toplumsal ekonomik
yapısına bakmalıyız. Büyük bir tez konusu olabilecek bu konuyu çok kısa
özetlersek, ilkel toplumda şiirde, düzenli tekrar ve büyü ağırlığı varken,
kölelerin isyanında şiir, haykıramayan bir inilti gibi blues tadına dönüşür.
Feodal toplumun kasveti, karanlığı içinde kurallar hece saymalar ağır basıyor.
Sonra kapitalist toplumun aydınlanması ezilenden yana direngen umut veren
şiirlere geliyoruz. Baskı dönemlerinde şiir de kendini gizliyor. Diyeceklerini
sözcüklerin arasına saklıyor. İmgeler çağrışımlar düşünmeyi gerektirir oluyor.
Okura daha çok iş düşüyor. Bütün bunlar olurken egemen sınıflar uzmanlaşıyor,
medya ve insan psikolojisini toplumsal vicdan oluşturmayı bilinçli bir iş
olarak yürütüyor. Ezilenlerin ezilmekten memnun hale getirilmesi için toplum
mühendisleri her alanda çalışıyorlar. Edebiyat alanı da bunlardan ayrı değil.
Ülkelerde savaştırılıyor ve yıkılmış şehirlerden insanlar göçüyorken egemenler
bize yapısökümcülüğü dayatıyor. Her şeyi özünden koparıp ayırıp göç
ettiriyoruz. Koparmak ve öylece ortada bırakmak, anlamı yok etmek… Zamanında
bunu moda sayıp öyle yazmaya başlayanlar oldu. Öyle yazmayanlar demode sayıldı.
Piyasa dergileri bu anlamsızlıklara sayfalarını açtı. Şiirlerde tireler
parantezler alıp başını gitti. “Öyle de okunur böyle de” dendi.
Şiirden çıkıldı. Akıl bozuculuk başladı.
Konular sorunlar gerçeklik bağlamlarından koparıldı. Havada
anlamsız salınan gerçekliği görür olduk sadece. Postmodern tarzı benimseyen
şairler bir sorunu ortaya serdi ama sorunun kaynağı da çözümü de yoktu. Postmodernizmin
bize ettiklerini Kopuk adlı şiirimde
anlattım.
Kopuk
işte böyle
söküyor
anlamını
özünden
isim, edimsiz
kök, bağlamsız kalıyor
sonuç bir başına,
nedensiz.
nasıl soyuyor
bak;
soyutlandıkça
görünmüyor insan
yara kabuk tutuyor ama
kabuk
kopuk yaradan.
BROY’DA POETİKA DEĞİNMELERİ
Buna karşın edebiyatın yüz akları da vardı. Direnen, gerçekçi
ve toplumcu ürünler veren şairler, dergiler, kendilerini ifade ortamı buldukça
düşündüklerini paylaştılar. Bu dergilerden biri de broy’du. Bu derginin bir cildinden derlediğim önemsediğim sözler
seçkisini sunuyorum.
Şiir dize sayısı
olarak değil, özsel olarak büyümeli.
Şiir toplumsal
birimlerin büyümesi ve iç içe geçmesine bireyin toplumla ve insanlıkla
bağlarının derinleşmesi genişlemesi ve yoğunlaşmasına koşut olarak, büyümeli,
kendini değiştirerek yenilenmeli.
Deriz ki şiir ideoloji
üretmez. İdeoloji, ozanın dünyayı kavrayışında yerini nasıl alırsa, şiiriyle de
o anlamda kaynaşır. İdeoloji, ideoloji olarak durmaz şiirde. Ekmeğin, zihinsel
etkinliğimizde ekmek gibi durmaması gibi. Muzaffer İlhan Erdost
…Olasıdır ki, ritmik
düzenlilik, şiir için yalnızca bir uyum, hiçbir temeli bulunmayan bir işleyiş
kuralı, bellek eğitici bir oyun değil, ama bir biçimdir de; bu biçim, ilkel
büyü sözlerinin, seslerin ortak atımının, yüreklerin ve şiirin doğduğu çok eski
büyü törenlerindeki kitlelerin kalıtıdır. Therry Molnier Çeviren: Ramis
Dara (Broy, Ocak 1987)
Yeteneksizlik,
başarısızlık ve yanlışlık çıplak dolaşmıyor, hep bir şeyin arkasına gizleniyor.
Bu gizlenme şiirde “şiir her şeye muhaliftir”, “karşı dil”, “karşı söylem” sloganlarının
altında… gerçekleştirilmek isteniyor. Bu tür sloganların ancak tarihsel ve
toplumsal bir bağlamda belli anlamı olabilir; bunlardan soyutlanıp yalnızca
dilsel bağlamda kullanıldıklarında “laf”tan başka bir şey değildirler.
Özdemir İnce (Broy, Eylül 1986)
Ne var ki, geçmişin
tarihsel bir düşünce olarak yaşanır kılınıp, tarihsel bilinçle yansıtılması
demek değildir, şiiri, oyunu, romanı giderek sanatı ölümsüzleştirip
klasikleştiren nitelik. Yazarın, sanat anlayışı, dünya görüşü, estetik
inceliğinin yanında ulusaldan evrensele varan insancıl özün de büyük bir
başarıyla ortaya konulmuş olması gerekir. Nurer Uğurlu (Broy, Temmuz 1986)
Hayattan beslenmeyen,
kendini biriktirmeyen bir şiir (şair) elbette okuyucu bulmakta zorlanacaktır.
Yusuf Deniz (Eski, Haziran 2005)
ANLATMA GÖSTER
Kültürler arası farklılaşmalar şiirde de farklılaşmalara yol
açıyor. Bunu Japon şiiri HAİKU incelemesi sırasında fark etmiştim. En eski
Japon şiir sanatı olan ve kelime anlamı doğal
boşluk demek olan Haikuyu yazarken anlatma göster ilkesi bize yol
gösteriyor. Ne diyeceksek dolandırmadan eğretilemelere, benzetmelere
başvurmadan diyoruz. Az sözcük kullanıyoruz. Bu anlamda Ars Poetika’da söylenen
ile benzeşiyor. Şiire emek verenler bu yolla didaktik olmaktan ve düz yazıya
kaçmaktan uzaklaşabilir.
ŞİİR SANATI/ARS
POETICA
Şiir apaçık ve sessiz olmalı
Yuvarlak bir meyve gibi,
Dilsiz
Eski madalyonlar evrilip çevrilirken,
Gömleğin kolu gibi- pencere önündeki
Yosun tutmuş yıpranmış taş gibi sessiz-
Şiir sözsüz olmalı
Kuşların uçuşu gibi.
Şiir kıpırtısız durmalı zamanda
Çünkü ay tırmanırken,
Dal be dal geceyi kurtararak
Dolaşık ağaçlar bırakır ardında,
Ay kış yapraklarının arkasında olduğundan.
Anı be anı zihni bırakır ardında- -
Şiir hareketsiz durmalı zamanda
Ay tırmanırken.
Şiir eşit olmalı:
gerçek olmayana.
Çünkü kederin bütün tarihi
Boş bir odagirişi ve bir akça ağaç yaprağı.
Çünkü aşk
Yassılmış çimenler ve iki ışık denizin yukarısında-
Demek istememeli şiir
Olmalı yalnızca.
Archibald MacLeish
Çeviri: Evin Okçuoğlu
Haiku ile ilgili çalışmalarımdan başka bir yazıda söz
edebiliriz. Konumuzla ilgili kısma değindim, geçiyorum.
YENİ ŞİİR, YENİ GELEN NASIL OLACAK
Yeni şeyler üretmek demek, bir üst dil olsun diye divan
şiiri benzeri bir çabaya girişip, anlamayı zorlaştırmak değildir. Ya da eski
yazılanlardan (kutsal kitaplar da dâhil) sözcük imge kopyalayarak yenilik
yaptığını sanmak da değildir.
GELECEĞİN İNSANI DAHA İNCE DUYGULU OLACAK
Bence sözcüğü azaltan şiirler geleceğe kalacak. Gelecekteki
insan da söz ile büyülenme veya içtepisini şiirli söyleme gereksinimi
duyacaktır. Bu, içsel yoğunluk nedeniyle oluşur. İçsel yoğunluk sözle,
gözyaşıyla dışa çıkmak ister. Katlanılmaz olan fazla geleni şiir konumuz olduğu
için sözle dışlaştırırız. Başka sanat dallarında üretenler, bunu desenle,
renkle, müzikle yapar. Gelecekte şiir daha felsefi, daha kapalı- uzak imgeli,
daha kısa olabilir.
Toplumsal çekişmelerde hangi tarafta yer alıyor ise o
tarafın izini sürer. Zaman, hepimizi geleceğin mizanında kantarlayacak. Sonuç
olarak şiir bir taraftır. Nazım Hikmet’in dediği gibi biz de başka taraflara
kapılmadan ah vah diye ağıtlanmadan yolumuza devam edeceğiz. Geçmişi bu güne ve
geleceğe bağlayacağız.
“Ne ah edin dostlar ne ağlayın
dünü bugüne
bugünü yarına bağlayın”