En sıradan şeyin bile öyküye konu olabileceğini düşünürüm.
Öyküyü oluşturan birikimlerimiz, bazen kendi yaşamımızdandır. Çoğunlukla da bir
öykü kurgusu içine gözlemler, düşler, küçücük etkiler bırakmış olan tanıklıklar
da girer. Aslolan ise bütün bu birikimin birbiriyle bağlantılarının iyi
kurularak kurgulanmasıdır. Büyükannelerimizin yamalı bohçaları gibi... Renk
renk, şekil şekil kumaşlar yan yana bitişir ama ne kadar uyumludurlar.
Öykünün romandan farkı bütün bir yaşamı baştan alıp bir sona
kadar anlatmak yerine hayattan kesit vermesidir. Çehov buna önünden geçerken
bir pencereden içeride görülendir diyor.
Bir de tabii ki "demek istediğimiz"i alımlayana
bırakcak bir serim önemlidir.
Öykü ile dünya değişmez belki ama değişmesine katkı olacak
doğru bir bakış açısıyla işlenir. Bu konuda da Çehov'la hemfikirim.
Öykü yazma konusunda şimdilerde şablonların öğretildiği ve
yönlendirmeli yaratıcı yazma anlamında kurslar düzenleniyor. Yazma edimi,
şablonlaştırılarak bize tez veya bilimsel yazı yazma tekniği gibi
dayatılmamalı.
Evin Okçuoğlu