Masal yazmadan önce
araştırma gerek. Geçmişte bu konuda yapılanları bilerek yola çıkmak gerek. İşte
yazdığım masaldan önce bir kısa alıntı ile masal ustalarımızdan Eflatun Cem
Güney’den bir alıntı:
Her Masalın Başı
Eflatun Cem Güney
Bizim de bir masal dünyamız var; uçsuz bucaksız bir dünya
bu! Kel Oğlan’ı da içine alır, Köroğlu’nu da; peri kızını da içine alır, dev
anasını da; seni de içine alır, beni de; gene de bir fındık kabuğuna sığar,
yedi dünyaya sığmaz. Hani, şu masal dünyasını bir dönüp dolanayım diye, demir
çarık, demir asâ yola düşseniz; dere tepe düz, altı ayla bir güz gitseniz, bir
arpa boyu yol gidersiniz ancak! İyisi mi, gelin derelerden sel gibi, tepelerden
yel gibi geçerek; lâle, sümbül derleyip, soğuk sular içerek; daha da yorulsanız
Hızır’ın atına binerek bir tandır başına götüreyim sizi. Vay ne masallar, ne
masallar var orada; makas kesmedik, iğne batmadık masallar! Oturup bunları
dinlemekle kalkıp şu dünyayı dolaşmak bir bence… Öyle ya, masal deyip geçmeyin;
kökleri vardır geçmişte, dayanır durur dağ gibi… Dalları var üstümüzde; yeşerir
gider bağ gibi… Ama anlatılacağı bir anlatılırsa… Zira asıl tadı
anlatılışındadır bunların; hele masal ustalarından dinlenirse tadına doyum
olmaz doğrusu. Ha, işte bu niyetle sizi bir tandır başına götüreyim dedim ama,
bir yer bulabilirsek ne mutlu! Çünkü Allah’ın kışı, tandırın başı olur da kim
gelmez. Çağrılan da gelir, çağrılmayan da; haylanan da gelir, huylanan da;
ahlanan da gelir, ohlanan da, Kambur Ese de gelir, Sarı Köse de; hâsılı, seyrek
basandan sık dokuyana, bir taşla iki kuş vurandan, her yumurtaya bir kulp
takana kadar kim var, kim yok, sırtı bütün, karnı tok… cümlesi gelir toplanır
ama, masalcıbaşıyı masala başlatmak kolay mı? mübarek, kendini naza çektikçe
çeker; onu söyletmek için her biri bir dereden su getirmeye başlar. Kimi
yukarıdan atıp aşağıdan tutar, kimi ağzını yumar dilini yutar; kimi ince eğirip
sık dokur, kimi süt dökmüş kedi gibi oturur; kimi akıntıya kürek çeker, kiminin
kırdığı ceviz kırkı geçer; daha daha bir yığın maval, martaval derken
masalcımızın çenesi açılır, gayri öyle bir dizip koşar ki, ağzından bal akar,
dili de kaymak çalar balın üstüne!
İmdi; kalem benim, söz onun; nokta benim, harf onun; okuyun
okuyabildiğiniz kadar. Okudukça gönlünüz gül olup açacak; diliniz de bülbül
olup şakıyacak…
(Masallar, Eflatun Cem
Güney Kültür Bakanlığı Yayınları, Çocuk Edebiyatı Dizisi /43, 1992 sf: IX)